ALINTII!!!
~
“Öldürülecektin.”
Net bir şekilde söylemişti. Açık sözlüydü, dobra konuşuyordu. Gözleri, her bir kelimesini bilinçli seçmeden, yalan söylemeye gerek duymadan anlatıyordu.
“Baban, annenin kurtulduğuna bile sevinemeyecek bir duruma gelecekti.”
Yutkundum.
“Peki, ne oldu da öldürülmedim? Ne oldu da plan bozuldu?” diye sordum bu kez.
“Merhamet…”
“Ne merhameti?”
“Seni öldürecek kişi, sana kıyamamış.”
“Neden?”
“Aciz bir şekilde ona sarılmışsın.”
Birden irkildim. O an eksik parçalar tek tek yerine oturdu zihnimde.
“Ömer…” dedim, fısıldayarak.
Sessizlik çöktü. O sustu, ben sustum. Gözlerim bulanıklaştı. Nefesim kesildi. Göğsümün tam ortasına görünmez bir yumruk inmiş gibi hissettim. Nefes almak istedim ama yapamadım. Ellerim, istem dışı boğazıma gitti.
Ne olduğunu bilmiyordum. Algılarım kapanmıştı sanki. Karşımdaki adam hızla yanıma gelip boğazımdaki ellerimi açmaya çalıştı.
“Nefes… Alamıyorum…”
“Aden, bırak,” dedi yanımda duran beden.
Neyi bırak? Neyi bırakmamı istiyordu?
“Bırak kızım şunu,” dedi yeniden. Duyuyordum ama göremiyordum. Gözlerimin önünde bulanık bir beden vardı. Neden griydi her yer?
“Aden!”
Aynı ses, bu kez daha sertti. Bağırıyor muydu? Peki ya neden?
Kollarımdan tutup bileklerimi hızla boğazımdan çektiğinde öksürmeye başladım. Yaşlar yanaklarımdan akarken, nefes almaya çalışıyordum.
“Öldüreceksin kendini, manyak!” diye bağırdı bu defa.
Ağlayarak, öksürerek ona baktım. Omuzları çökmüştü. Sonra, her iki kolumu kendine çekip başımı göğsüne bastırdı.
“Ağla,” dedi, şefkatle. “Ağla, içine atma.”
Elimi göğüs kafesine yaslayarak kendimi geriye çektim.
“Beni yalnız bırak,” dedim sessizce.
Ağlamak istiyordum.
Ama bu şekilde değil… Güçsüz bir şekilde, tanımadığım bir adamın kollarında ağlamak istemiyordum.
Gözlerimin içine baktığında, iyi olup olmadığımı anlamaya çalışıyor gibiydi. Sonra kafasını sallayıp ayağa kalktı ve kapıya doğru yürüdü. Tam çıkarken arkasını dönüp,
“ İsmim Toprak, bir şey olursa seslen,” dedi ve gitti.