Yarını olmayan bir kelebeğin sevincini hiçbir zaman yaşayamamıştım. Sevinçle kanat çırpamamış, çiçeklerin etrafında uçuşamamıştım. Bir günü vardı o kelebeğin, hayatın iyiliklerini görüyordu. Ama eğerki bir günde hayatın tüm kötülüklerini gören bir kelebek olsaydı eminim ki ben olurdum.
Kanatlarına isler, kötü kokular, yangınlar bulaşmış bir kelebeği benzetirdim kendime. Hiç ölmeden her kozadan sıyrıldığında hayatın acı yüzüyle tanışan kelebek, yılmadan kendine yeni koza örerdi. Israrla farklı kimlik, farklı hayatı kabullenir, başka kötülüğü tadardı.
Hayat kötülüklerle dolu olabilirdi ama en büyük kötülük insanın içine sinmişken kanatlarını nasıl çırpardı?