Bozuk'un adamını tam alnının ortasından vurduğum an etrafımızdaki son teröristten de kurtulmuştuk. Bozok yine kaçmayı başarmıştı ama ben sevdiğim kadına doğru koşuyordum, Derya'ya ulaştığım an bedenini bedenimin arasına aldım. Baygın bakışlarıyla gözlerime bakıyordu. "Der..." Kesik kesik konuşuyordu. "man..." dudakları titredi.
"Su..." diye fısıldadı titrek bir nefes verirken. "Su getirin hemen." diye bağırdım askerlere. Arvis koşarak bana açtığı pet şişedeki suyu uzattığı an elinden alıp Derya'nın başını yavaşça elimle havalandırdım. Suyu hızlıca içmeye çalıştığında, "Yavaş yavaş iç güzelim. Yavaş, yavaş..." Hiçbir şey ağzına atmadığını biliyordum bu piçler ona hiçbir şey vermemişti. Zaten Derya onların elinde kuş üzümü olsa yemezdi.
Arvis ve Azra ellerini ve bacağındaki halatı hızla söktüler. "Helikopter nerede kaldı?" diye sordum Çakırbey'e seslenerek. "Der..." Dudaklarını araladı. "Söyle sesine öldüğüm."
"Be...bek i...yi mi?"
"Bilmiyorum Derya'm ama ikiniz de iyi olacaksınız söz veriyorum."
"Ca..." Nefes aldı. "nım..." diye fısıldadı. "Acı..." Tekrar nefes. "yor..." Dudaklarımı dudaklarına bastırdım.
"Geçecek güzelim artık her zaman yanındayım, seni tek bırakanın amına koysunlar. Özür dilerim aşkım, özür dilerim sevgilim, tek bıraktığım için bu haldesin."
"Şşşştt," dedi harfleri uzatmaya çalışarak. "Kız," diye fısıldadığı an baygın gözleri aniden kapandı. Birkaç dakika sonra helikopterin geldiğini gördüm. Acilen hastaneye yetiştirmemiz gerekiyordu.
Nabzı çok yavaştı.
CUMA GÜNÜ 20.00'DA