adilarak
maddeleri ezberliyoruz evet tamam da, gidip noktası virgülü veya ya da farkına dikkat ederek yapmamıştım hiç. bugün pratikte oğlan maddeyi baştan sona birebir söyledi, why the hell you did that cidden
@adilarak
0
Works
2
Reading Lists
107
Followers
maddeleri ezberliyoruz evet tamam da, gidip noktası virgülü veya ya da farkına dikkat ederek yapmamıştım hiç. bugün pratikte oğlan maddeyi baştan sona birebir söyledi, why the hell you did that cidden
maddeleri ezberliyoruz evet tamam da, gidip noktası virgülü veya ya da farkına dikkat ederek yapmamıştım hiç. bugün pratikte oğlan maddeyi baştan sona birebir söyledi, why the hell you did that cidden
just know that I'm always parallel on the other side
innocent girl don't touch don't do it
god this night taste just like
havalar serinlemeye başladı, ki bir sonbahar insanı olarak artık battaniyenin altında kitap okuyabileceğim için oldukça memnunum bu durumdan. fakat konumuz üzerime deri ceketimi alıp sararmış yaprakların üzerinde bir r&b şarkısı ile birlikte yürümek değil (ama muhtemelen ekim gibi bu konuda da yazarım).
bugün dinlediğim bir konuşma "eğer yarın son günün olsaydı ne yapardın?" teması üzerinde durmuştu. erken kalkıp son bir kez güneşin doğuşunu mu izlerdin, yalın ayak çimenlerin üzerinde mi dolaşırdın, ailenle yanında telefon olmadan odaklanarak vakit mi geçirirdin vs. ve birkaç gündür üzerine düşündüğüm şeyler ile birebir örtüştü bu konuşma, istemsizce içimde bi duygusal bir ağırlık oluştu.
bir gün gerçekten son günümüz olacak, ama eğer yarın son günüm olursa ben iyi ki mi diyeceğim, yoksa keşkelerle mi gideceğim öteki dünyaya, bunu düşünmeye başladım. ve biliyor musunuz, uzunca kendimle başbaşa kaldıktan sonra cevabım iyi ki oldu. bu tuhaf bir şey, aslında düşününce içimde bir burukluk olması gerekir, daha şunu yapmam gerekiyordu, hala şu hayalime erişemedim, henüz hayallerimin şehrine gidemedim vs diye. ama ben gerçekten yaşadığım hayata şükrettim, özellikle son yıllarıma. (ki beni uzun süredir tanıyanlar bu yılki değişimimi daha iyi anlayacaktır.)
bilmiyorum. düşününce aslında ne kadar çok şey yapmışım şu kısacık hayatta, şükrediyorum bu hayat için. çünkü güneşin ufuktan yükselip günümü aydınlatmasına defalarca şahit olup güzelliğine hayran kalabildim, güneşin batışını gözlerimi ayırmadan izleyip son'ların ne kadar güzel olabileceğini fark edebildim, her ne kadar böceklerden korktuğum için birkaç kez çığlık atsam da yeşilliklerin içinde yürüyüp birbirinden güzel çiçeği dalında görüp koklayabildim, deniz kenarında dalgaların sesi eşliğinde kitabımın sayfalarını çevirebildim, karlı havada iliklerime kadar donup sıcağın; temmuz ayının sıcağında kavrulup soğuğun kıymetini bilebildim, eski kitap kokulu sahaflarda zamanı unutabildim, loş ışıklı kitap kafelerde bi espresso'nun tadını çıkarabildim, okulun soğuk kütüphanesinde kazağımın kollarını çekiştirip ellerimi ısıtmaya çalışırken ders çalışabildim, bazen şaklabanlık yapıp çocukları güldürebildim, kırık kalpleri onarabildim, bazen üzüldüm ama her şeye rağmen gülümseyebildim, kendi çapımda küçük şeyler yazıp birkaç yüreğe dokunabildim, bana iyi gelecek şarkılar ile sessiz bir anın tadını çıkarabildim, gece yarısı yurdun terasında elimde adaçayım ile yıldızları ve şehrin ışıklarını seyredebildim, bir kitap almak için girdiğim kitapçıdan birden çok kitapla çıkıp sonraki hafta yemek niyetine kitap okusam da bundan keyif alabildim.. o kadar çok şey yaşamışım ki kelimelerle buraya sığdıramam. elbette üzüldüğüm, bazen yıkıldığım ve etkisinden uzun süre çıkmadığım şeyler de oldu hayatımda, ama çok şükür aklımda fırtınalar değil açık havalar yer edindi en fazla.
küçük şeyleri büyük düşünmek gibi bir huyum vardır, birkaç yazımı okuduysanız biraz fark etmişsinizdir. işte bu küçük şeylerin keyfini çıkarmanın beni bu hayatından memnun kişiye dönüştürdüğüne inanıyorum. iyi insanların hepsine bu nasip olsun, çünkü tüm iyi insanlar bu dünyadan keşke'lerle değil iyi ki'lerle ayrılmayı hak ediyor.
toplumdan saygı bekliyorsanız önce insanlara saygı göstereceksiniz
sessiz bir gecede, yıldızların altında, hafif bir esintide, kollarımdaki tüyler soğuktan ürperirken, başımı onun göğsüne yaslayıp kokusunu içime çekmek, belime sardığı, beni kendine çeken kollarını hissetmek, hayat ne kadar üstüme geliyor olsa da, ne kadar üzgün olsam da, onun varlığının getirdiği güven ve huzur ile gözlerimi kapatıp fısıldamak istiyorum.
"seni seviyorum.."
you're the reason i believe in fate
her şeyimi valize tıkıştırdığım için çantama defter koymayı unutmuşum. elimdeki kalem ile bir süre çantama baktım öyle. ama içimdeki yazma isteği hala durduğu için mecburen buraya yazacağım.
trendeyim. uzattığım üç haftalık tatilimden sonra şimdi Konya'ya dönüyorum arkada hoş sakin bir müzik eşliğinde. kahvemi aldım, önümde kitabım, daha doğrusu kitaplarım. aynı anda birkaç kitap okuma alışkanlığı işte. her zaman yaptığım film izlemeli tren yolculuklarımın aksine bu sefer başından sonuna kadar bilgisayarımı açmayacağım. zaten şuan istesem de açamam çünkü o da valizin karmakarışıklığı içinde bir yerlerde.
her neyse, işte ilk başta sadece kitap okurum diyordum. okudum, biraz Türkçe biraz İngilizce. birkaç estetik fotoğraf çektikten sonra kitabı önümdeki bölmeye koyup etrafıma bakmaya başladım, işte başladı benim insanları inceleme mesaisi.
kırışıklıkların ve yüzümüzdeki herhangi bir detayın aslında yaşamımızın bir özeti olması çok özel aslında. çok haklısın bu konuda ve düşüncelerin çok güzel <3
yüzümüz yaşanmışlıklarımızın haritası değil mi aslında? eğer Rabbim ömür verirse bir gün ben de bu yaşlarda olacağım. elbet benim de kırışıklıklarım olacak, ki oluşmaya başladı zaten. peki ya o yaşa geldiğimde ve benim yaşlarımda bir genç kız yüzüme baktığında ne düşünecek hakkımda?
böyle bakınca içimde bir gülümseme isteği uyanıyor. sevme, fark etme, şükretme.. haritamda güzel yaşanmışlıkların izi kalsın istiyorum.
böyle işte. son cümlelerde ineceğim durağa yaklaştığım için biraz dikkatim dağıldı. tren yolculuğumun bir kısmına benimle eşlik ettiniz, biraz benim penceremden baktınız dünyaya belki. kafamdaki kadar estetik bir yazı olmadı, ama olsun artık. mutlu günler dilerim ♡
eski şeylere karşı ilgim yeni başladı sanırım. eskiden bu kadar hoşuma gitmezlerdi. ama eski kimin olduğu bilinmeyen bir eşya artık bende hoş şeyler canlandırıyor. bir kolye mesela, 1800lerde İngiliz bir kadına aitmiş diyelim, kafamda kadının krem rengi fırfırlı elbisesi canlanıyor, dağınık topuz saçları, pencerenin kenarında kitap okuyor, ikindi güneşi yüzüne vuruyor, sayfaları çevirirken çimenlerin ve yaprakların rüzgardaki hışırtısı doluyor odasının içine, kuş sesleri arka planda.. kolyeyi sevdiği adam hediye etmiş. sonra o adam canlanıyor kafamda, dönemin takımlarından giymiş, yakasında beyaz gömleğinin kurdelesi dikkat çekiyor, uzun siyah botları biraz toprak olmuş ama mühim değil. bu kolyeyi çarşıdaki takı satan bir kadından satın almış. kadın 40larında bekar bir kadın, adam elini bu kolyeye götürdüğü anda "güzel bir seçim, eminim sevgilinize çok yakışır beyefendi" diyor adama. adam birkaç saniye düşündükten sonra kesesinden parayı çıkarıp uzatıyor. yüzünde fark edilmeyen bir gülümseme ile sevgilisine vermek için adımlarını çarşının çıkışına yöneltiyor
through good times, bad times, red lights, stop signs, the one thing you should now is my love will always ring true
Both you and this user will be prevented from:
Note:
You will still be able to view each other's stories.
Select Reason:
Duration: 2 days
Reason: