aerisec

pek sevmezsin kaybetmeyi ama en küçük varlığından başlayıp en büyük varlığın olan annene kadar kaybetmişliğin var. yüksek bir binadan yirmi beş kere düşüp bir kere ölmüşlüğün var.

aerisec

pek sevmezsin kaybetmeyi ama en küçük varlığından başlayıp en büyük varlığın olan annene kadar kaybetmişliğin var. yüksek bir binadan yirmi beş kere düşüp bir kere ölmüşlüğün var.

aerisec

acıyla geçtiğim yoldan geçiyorsun
          izlerime rastlıyorsun, bıraktıklarıma,
          orada o yolda çekmiştim ruhumu patlatan fitili
          benden savrulan parçalar kurusa da,
          izleri var hala yolun kenarında
          
          izini sür yolun, acının ormanı büyütür insanı
          vakit geniştir, ufuk sandığından daha yakın
          acıyla geçtiğim yoldan geçiyorsun,
          ustası olacaksın içine gerdiğin tellerin
          hangi sızıyla titrer içinde, hangi sesle
          büyük bir aşk, hangi sesle ölür, bileceksin
          
          ne zamandı bilmiyorum. yaşadıklarından sana
          kalan tortu, seni olduğun yere çakan, olduğun
          yerde fırtına koparan korku. kendi sarmalında
          döndün, döndün, sanma ki daha dönmeyeceksin
          kalsan da bir yer için, aslında hep gidiyorsun
          
          şimdi, acının ormanından geçiyorsun
          her şey bir daha kanasa da
          ne geçtiğin yola ne sana dokunabilirim ben
          geç meleğim, senin de şarkıların olsun
          içindeki telleri titreten

aerisec

08.09.2022 04:50
Reply

aerisec

pırıl pırıl bir yaz günüydü
          aydınlıktı, güzeldi dünya
          bir adam düştü o gün galata kulesinden
          kendini bir anda bıraktı boşluğa ömrünün baharında 
          bütün umutlarıyla birlikte
          paramparça oldu
          bir adam düştü galata kulesinden
          bu adam benim oğlumdu
          
          gencecikti vedat
          ışıl ışıldı gözleri
          içi
          bütün insanlar için sevgiyle doluydu
          çıktı apansız o dönülmez yolculuğa
          kendini bir anda bıraktı boşluğa
          söndü güneş, karardı yeryüzü bütün
          zaman durdu
          bir adam düştü galata kulesinden
          bu adam benim oğlumdu

aerisec

açarken ufkunda güller alevden
            çıktı, her günkü gibi gülerek evden
            kimseye belli etmedi içindeki yangını
            yürüdü, kendinden emin
            sonsuzluğa doğru
            galata kulesinde bekliyordu ecel
            bir fincan kahve, bir kadeh konyak
            ölüm yolcusunun son arzusu buydu
            bir adam düştü galata kulesinden
            bu adam benim oğlumdu
            
            küçücüktü bir zaman
            kucağıma alır ninniler söylerdim ona
            uyu oğlum, uyu oğlum, ninni
            bir daha uyanmamak üzere uyudu vedat
            6 haziran 1973
            galata kulesinden bir adam attı kendini
            bu nankör insanlara 
            bu kalleş dünyaya inat
            şimdi yine bir ninni söylüyorum ona
            uyan oğlum, uyan oğlum, uyan vedat
Reply

aerisec

en azından üç dil bileceksin
          en azından üç dilde
          ana avrat dümdüz gideceksin
          en azından üç dil bileceksin
          en azından üç dilde düşünüp rüya göreceksin
          en azından üç dil
          birisi ana dilin
          elin ayağın kadar senin
          ana sütü gibi tatlı
          ana sütü gibi bedava
          nenniler masallar küfürler de caba
          ötekiler yedi kat yabancı
          her kelime arslan ağzında
          her kelimeyi bir bir dişinle tırnağınla
          kök sökercesine söküp çıkartacaksın
          her kelimede bir tuğla boyu yükselecek
          her kelime bir kat daha artacaksın 
          
          en azından üç dil bileceksin 
          en azından üç dilde 
          canımın içi demesini 
          canım ağzıma geldi demesini 
          kırmızı gülün alı var demesini 
          nerden ince ise ordan kopsun demesini 
          atın ölümü arpadan olsun demesini 
          keçiyi yardan uçuran bir tutam ottur demesini nsanın insanı sömürmesi 
          rezilliğin dik alası demesini 
          ne demesi be 
          gümbür gümbür gümbürdemesini becereceksin 
          
          en azından üç dil bileceksin
          en azından üç dilde
          ana avrat dümdüz gideceksin
          en azından üç dil 
          çünkü sen ne tarih ne coğrafya
          ne şu ne busun
          oğlum mernuş
          sen otobüsü kaçırmış bir milletin çocuğusun

aerisec

eğitim filosuna bağlı iki savaş gemisi, günlerdir kötü hava şartlarında manevra yapıyordu. ben en öndeki gemide görevliydim. hava kararmıştı. köprüde nöbet tutuyordum. ara sıra yoğunlaşan sis nedeniyle görüş mesafesi kısaydı. dolayısıyla komutan köprüde kalmış, bütün faaliyetleri denetliyordu. karanlık çöktükten kısa bir süre sonra, iskele tarafındaki nöbetçinin sesi duyuldu: "ışık! sancak tarafında!" komutan seslendi. "düz mü gidiyor, kıça doğru mu?" nöbetçi "düz ilerliyor." diye cevap verdi. demek ki gemi ile tehlikeli bir çarpışma rotası üzerindeydik. komutan emir verdi: "gemiye mesaj gönder! çarpışma rotasındayız. rotanızı 20 derece değiştirmenizi öneriyoruz." karşıdan şu mesaj geldi: "rotanızı 20 derece değiştirmeniz önerilir." komutan: "mesaj gönder! ben komutanım rotanızı 20 derece değiştirin." dedi. karşıdaki "ben deniz onbaşıyım. rotanızı 20 derece değiştirirseniz iyi olur." diye cevap verdi. komutan iyice hiddetlenmişti. hırsla emretti: "mesaj gönder! ben bir savaş gemisiyim. rotanızı 20 derece değiştirin." karşıdan cevap geldi: "ben bir deniz feneriyim." rotamızı değiştirdik. ilkeler deniz fenerindeki kayalar gibidir. ilkeleri çiğnemeyiniz, onlara sadece çarpabiliriz.