ah1yan

üç kez seni seviyorum diye uyandım
          tuttum sonra çiçeklerin suyunu değiştirdim 
          bir bulut başını almış gidiyordu görüyordum.
          
          sabahın bir yerinden düşmüş gibiydi yüzün.
          
          sokağı balkonları yarım kalmış bir şiiri teptim sıkıldım yemekler yaptım kendime otlar kuruttum
          taflanım! diyordu bir ses duyuyordum.
          
          cumhuriyetin ilk günleri gibiydi yüzün. 
          
          kalktım sonra bir aşağı bir yukarı dolaştım şiirler okudum şiirlerdeki yaşa geldim
          karanfil sakız kokan soluğunu üstümde duydum.
          
          eskitiyorum eskitiyorum kalıyor ne kadar güzel olduğun.

ah1yan

seni suçlamıyorum sevgilim, hayır, seni suçlamıyorum. bağışla beni, eğer kalemimin mürekkebine arada sırada bir damla acı karışıyorsa, evet, bağışla -çünkü çocuğum, bizim çocuğumuz hemen şuracıkta, mumların titreyen ışıkları altında ölü yatıyor; tanrı'ya yumruklarımı sıktım ve ona katil dedim, duygularım bulanık ve karmakarışık.

ah1yan

sanki bir ateşin içine düşmüştüm, bu sevecenliğin yalnızca ve yalnızca bana yönelik olduğunu sanıyordum ve o bir an içerisinde yeniyetmeliğimde saklı olan kadın artık uyanmıştı; o kadın, sonuna kadar sana vurgun kaldı.

ah1yan

sabret sevgilim, sana her şeyi, hepsini en baştan anlattığım için, anlatacağım için, senden rica ediyorum, beni dinleyeceğin bu çeyrek saat yüzünden yorulma çünkü ben seni bütün bir hayat boyunca sevmekten yorulmadım.

ah1yan

seni öyle seviyorum ki. o kadar sevdim ki seni. ne kadar sevdiğimi söyleyeyim mi sana? gelincik tarlalarından geçerken, kendin de mis kokulu bir gelincik çiçeği, akşamın tamamını içine çekip içmiştin. ve ayak bileklerinin etrafında dalgalanan elbisen bir yalaz gibiydi günbatımında. ama başın eğikti ışıkta, saçlarınsa yanıyordu bütün o öpücüklerimden, alev alevdi hâlâ. öylece yürüyüp giderken dönüp dönüp bana bakmıştın. elindeki fener parıl parıl parlayan bir gül gibi sallanmış durmuştu alacakaranlığın içinde. yarın yeniden göreceğim seni. buradaki şapelin penceresi altında, burada, mumların ışığının düştüğü, saçlarının altın bir ormana dönüştüğü yerde; burada, nergislerin ayak bileklerine hafif öpücükler gibi şefkatle sürtündüğü yerde. her akşam alacakaranlık vakti yeniden göreceğim seni. birbirimizden asla ayrılmayacağız. öyle seviyorum ki seni, ne kadar sevdiğimi söyleyeyim mi sana?