Bir şeyler süpürüyor beni, kendimden alıkoyuyor fikirler. Beklemediğim bir anda evlat acısı, bir yetimlik ve de öksüzlük vuruyor ruhumun en derinine. Bir aşk acısı, bir dost sancısı, bir ihanetin pençesine düşüyorum. Bazen çok güzel bazense çok bet görüyorum kendimi, o buharlı aynaların karşısında. Birilerine mektup yazmak, bazı gözlere şiir okumak istiyorum. Sonra pencerelerinden gökyüzünü dahi görmediğim şu iki göz evde yapayalnız kalıyorum. Hiç bilmediğim çocuk oyunlarını oynamak, bilmediğim kitapları okumak, bilmediğin dizi ve filmleri izlemek, bilmediğim duygulara şahit olmak istiyorum. Ama yalnız değil... Bunların her birini yapmak için sonsuz bir açlığın içine düştüğümde sen de ol istiyorum yanımda. Aynı kitabı okuduğumuz vakit beğenmeyişine kızmak istiyorum, çünkü büyük ihtimalle ben çok beğeneceğim. Bir çocuk oyununu oynarken sürekli beni yenmene bile razıyım, hayatın sadece bu tarafını kaybetmeye tamamım. Bir film izlerken yanında ağlamak lazım, "buna mı ağladın?" diye bana kızma , sonra dayanamayıpta seninde ağlaman gerekiyor. Şahit olmak istediğim duygular dostlarımızın, bizim dostlarımızın paylaştığı heyecanlar olsun.
İstanbul'da bir sonbahardayım. Her sonbaharda ki gibi deliriyorum. Senelerimde beni daha çirkinleştirem kasım ayı gelmek üzere. Korkmadığım kadar fazla korkuyorum. Ama umarım senin için ya da senin yüzünden korkmam.
Çünkü seni çok seviyorum.