Gecenin diliyle mühürlendi gözlerim,
Bir fısıltı gibi yürüdü damarlarımda sessizlik.
Zaman, eski bir saat gibi tik taklarıyla alay ederken,
Kendimle arama ördüm gri duvarlardan bir kilitlik.
Adımı unuttu rüzgâr,
Gölgelere sığındım; orası daha gerçekti.
Ay, her gece başka bir yüz takıyor kendine,
Ve ben her sabah başka bir benle uyanıyorum; eksik, çerçevesiz.
Omuzlarımda geziniyor görünmeyen bir el,
Sırtımda bir yük değil, bir başka çağdan kalan lanet.
Dilimde bir dua değil,
Unutulmuş bir büyünün yarım kalmış hecesi var elbet.
Nefes alıyorum… ama içeri çektiğim şey hava değil,
Sanki eski bir düş, bir bataklık gibi doluyor içime.
Bitkinlik değil bu sadece
Bu, uyanıkken de uykuda kalabilmenin sırrı belki de.