Bu siteye adımımı atalı neredeyse 5 yıl oluyor, yazdığım ilk hikayelerin o masum boşluğunu hatırlıyorum, komiklerdi. Acı çekmeye başladıkça gerçekten ve derinden yazmayı öğrendim, masumiyet sıyrıldı gitti derimin üzerinden bir yara bandı gibi. Yaralarım açıkta kaldı, yazdıkça deşildi ve daha da kanadı. Yine de o yara bandını gidip oraya yapıştırmadım, yazarakta iyileştirebilirdim değil mi her yaramı? Sonra iyileşse bile asla tam anlamıyla kaybolamayacağını anladım. Yapmam gereken eskiyen acılarımın bende bıraktığı asla eskimeyecek o izlerle barışmaktı belki ama ben o izleri asla sevemedim. Kabullendim ama sevemedim.
Kabullenmek zorunda kalmak demekti, sevmek ise kalbini dahi o şeye adamak. Ben kalbimi sadece kalemime ve kağıdıma adadım, birde yalnızca bir kişiye. O kişi bana yazmayı öğreten, sevgiyi hissettiren, çocukluğumu yitiren ve acılarımı yutturup tekrar damağıma yapıştıran kişiydi. Canımı yaktı. Yaktıkça daha da çok yazdım, daha da çok ve daha da delice. Daha öldürürcesine, daha mahvedercesine, yalnızca kelimeleri değil, virgüllerime noktalarıma kadar kendimi de.
“bir kitap karakteri olsaydım...” diye başlıyordum cümlelerime, şimdi varsayabileceğim tek şey bir kitabın içindeki bir cümle olabilmek, belki de yalnızca bir kelime.
Ama yalnızca bir kelime deyip geçmemek gerekir, bilirsiniz. O yalnızca bir kelimeler, binlerce hayatı değiştirebilir, ne dersiniz?
Rüzgarım, güneşim, bulutum ve yıldızlarım olduğunuz için teşekkür ederim, belki kimse görmeyecek, belki kimse bir şey yazmayacak, bir kişi dahi rica ederim demeyecek ya da umursamayacak ama olsun, bana bir şeyler kattınız, bilirsiniz, bana “yalnızca bir kelime” dahi olsa güzel şeyler kattınız.
Daima güzel kalmanız dileğiyle, unutmayın,
Kelimeleri ve yıldızları.