Her zaman onu suçlayan ben o gece ilk defa "bu adam nasıl bu hale gelmiş" diye sordum kendime.
Bana arkasını geri döndü ve kafasını duvara dayadı.
Bazen acı çekerken insanlar duygusal olarak çok yıprandıklarında içlerinde fiziksel olarak bir şeylerin de kırıldığını hissederler, o an onun içinde bir şeyler kırılıyor, kopuyordu.
Yine o gece de içimden geldiği gibi davrandım.
Ayağa kalktım yanına gittim. Arkası bana dönük, eli kanlar içinde, duvara başını yaslamış ağlayan bu adamın beline kollarımı sardım, yavaşça.
Bir denizin en büyük fırtınasıydı bu.
Bir babanın kız evladını kucağına alışı.
Benim aşkı ilk hissedişim.
Neydi aşk?
Telafuz ederken bile çoğumuzun zorlandığı o tabii vasıta, duygular karmaşası, yaşarken ölmek, karşı cinse duyulan o açıklaması mümkün olmayan sevdalar bütünü...
Açıklanması mümkün olmayan derken, beni gözünü kırpmadan ölüme atan bu adamın beline kollarını sarmam, başımı sırtına yaslamam aşk değil de neydi o zaman?
- JoinedAugust 7, 2016
Sign up to join the largest storytelling community
or