Dumanlar içinde mavi olmayı unutan gökyüzü, paçavralar giyinmiş sığıntı gibi bulutlar, son aşkımla tutuşacaksınız bütün!
Sevinç çığlıklarımla bastıracağım ordular gürültünüzü!
Siz ki bir yuvanın sıcaklığını unutmuşsunuz, dinleyin!
Ve çıkın artık siperlerden: bitirmeseniz de olur savaşı.
Ne en korkunç dövüşlerin ne de kan tüten yaraların en derini solduramaz aşk sözlerini!
Bilmez olur muyum hiç sevgili Almanlar!
Dudaklarınızın ucunda hep Goethe'nin Gretchen'i var...
Ama o, yüzyıllardır sayıkladığınız tombul pembe tenli kız, neme gerek benim!
Seni söylüyorum türkülerimde şimdi ben, makyajlı kızıl saçlı sevgilim!
Bu kasatura uçları gibi sivri günlerden, yaşadığımız, yüzyılların sakalı ağardığında kalacak olan sensin yalnız!
Bir de ben... o kentten bu kente... senin ardında!
Londra'nın kalın sisinde yitirsem seni, alev dudaklarıyla gece lambalarının gene de uzanır öperim.
Dalgın ve hüzünlü, köprüden geçsen: Aşağısı da güzel "diye düşünerek,
" Ve ölmek de belki güzeldir "
diyerek, bil ki benim köprümün altında akan, benim la Seine, benim çağıran seni çürümüş dişlerini göstererek.
Güçlüyüm ben, gerekliyim çünkü onlara.
" Sıran geldi! "deseler günün birinde, savaşa itseler beni, vurulsam:Kan değil adın fışkırır yırtık dudaklarımdan.
Siz ürkek çocukları hüznün ve siz gökyüzünün mavi olduğunu unutanlar!
Dinleyin artık susun da!
Belki de son aşkıdır bu gökyüzünün:onulmaz yarası kanar da kanar veremli ciğerlerimin dokusunda.