Merhabalar...
Nasılsınız canım insanlar? Umarım her şey yolundudadır. Acar yazarınız epey bir iyi. Ayıptır söylemesi bu darıdünyada manita yaptıktan sonra daha bir iyi oldum ^_^ Öhüm... Şey... Son kitabımın bitmesine şuncacık kaldı deyip durduğumu bir rüya gibi de olsa hatırlıyorum. Yalan söylememişimdir, hâlen şöyle tepeleme bir şeker kaşığı kadar kaldı.. yo hayır, şey, kalmış, yani kalmış olmalı. Çünkü evvel zaman içinde kalbur saman bir vakitte bakma fırsatı buldum. Hani Allah yalanı sevmez, oturup yazdığımı çizdiğimi, kurduğumu dallayıp bıdakladığımı hatmettim, rayına oturttum, azıcık azıcık ilave de ettim ama... İş ve öğretim hayatı o kadar yoğun ki şeye benziyor, seksen tarakta bezim var ve dokuz ayın çarşambasını yaşıyorum, hafta içi, mesai saati bitmiyor, sanki altı aydır bitmeyen bir çarşambanın ikindisindeyim de saat ilerlemiyor, yelkovan akrebi değil de gerçekten de sadece yeli kovalıyor. İşte tüm hasretime rağmen elimi kaleme uzatacak fırsatı bulamıyorum bu yüzden. Hoş, zaman zaman nasip de gayrete tabiidir deyip defterciklerimi kurcalamıyor değilim. Ama yoğun ilham dönemlerinde doldurduğum bu defterler, it oynamış yonca tarlası gibi. Ferman yürütemeyince elmahkum neyzen bakışıyla kapayıveriyorum. Bu yüzden bana kızmayın, sadece yazacağım şeyle, daha doğrusu yazıp bitirip de yayınlayacağım şeyle okurlarımı hüsrana uğratmak istemiyorum. Umarım bir gün bu hayal sığırtmaçlığımın semeresini toplayacağım, da bakalım ne zaman... O zaöana kadar Gülbey ile Felemens'in aşkı yalnız defterimde saklı kalacak. Üff, Gülbey de çoık güzel seviyor ama görseniz, çok cevval, nefis bakıyor Felemens'e. Felemens'i de methetmek lazım, tam bir sevda vurgunu. Ama tuz ekmek hakkı için bir keresinde acayip haksızlık etti Gülbey'e, saç yolmalık.