Göçmen Kızı 4. bölümden alıntı:
Keşke gözlerimi aralayabilseydim ve yine mavilerinde kaybolsaydım. Kalbimdeki gökyüzünde uçamıyordum belki; ama onun mavilerindeki denizde boğulmak isterdim. Yaralı yaralı ecelimi beklemek yerine, onda boğulmak çok isterdim.
"Sensin biliyorum baba. Çünkü yine anladın beni, acılarımı gördün ve onları bir bir yok etmek için saçlarımı okşuyorsun. Böyle söylerdin ya bana hep," Konuşurken boğazım parçalanacakmış gibi hissediyordum ama umursamadım bunu. Sağ tarafım yavaşca çökerken, varlılığının dibime kadar geldiğini anladım. Bir yandan hâlâ parmaklarının hareketini saç diplerimde hissederken, ellerimi zar zor onun ellerine götürdüm ve benim avucuma sığmadığı hâlde sarmalamaya çalıştım. Ama o beni yine anladı ve bana bırakmadan kendi avucuna elimi yerleştirerek kenetledi birbirlerine.
Terliyordum, acı çekiyordum ve yavaş yavaş bilincimi kaybediyordum. Gözlerimin üstündeki, onları aralayamamam için çabalayan bir baskı varken, bir de bedenim hareket yetkimi kısıtlamaya başlamıştı ve ben bu sebeplerden dolayı korkmaya başladım. Ya onun sesini, rüya gördüğümü, onun gerçek olmadığını bilsem bile yine de duyamazsam ne yapardım?
Şu an tek bir nefesim, tek bir gücüm olsa da dahi onun için harcamaktan çekinmeyecektim. Zorlayarak elini tüm gücümle sıktım ve, "Gitmeden son kez bana bir şey söyler misin baba?" dedim yalvarır gibi.
Bu yalvarış: Sonbaharda, yaprağın ağaçtan ayrılmadan önceki feryadı gibiydi. Çünkü o da biliyordu, dalından kopunca bir daha tekrar bağlanamayacak ona; kuruyup gidecek tek başına.
Onun elinin belime, beni incitmekten çekinir gibi naifçe sarıldığını, ardından yanağımdaysa küçük bir busesini hissettim.
Son olarak cümleleri kulağıma zorlukla ulaşırken, yine de yıllar sonra bir şekilde benimle konuştuğunu bilmek, ondan ayrılmadan önce yüzümde küçük bir tebessüme sebebiyet vermişti. "Ben de seni çok özledim," O, derin bir nefes aldı; bense bilincim açık son nefesimi, ondan duyduğum iki kelimeyle verdim. "Göçmen kızı,"