Bir varmış bir yokmuş. Bir birini çok seven iki insan varmış. Onların yaşadığı farklı köylerin arasında bir uçurum varmış.
İlk görüşte aşkmış onların aşkı. Güvercinle mektuplaşır, haber alırlarmış bir-birilerinden.
Bir gün delikanlının olduğu köyde hastalık kendini göstermiş. Hastalık öyle bir illetmiş ki, kapılan asla iyleşemezmiş. Çocuk hasta olmamak için elinden geleni yapmış. Aslında ölmek umrumda değilmiş ama sevdiği için çabalamış. Ve hasta olmamış.
Zaman geçmiş devran dönmüş hastalık bitmiş. Çocuk kıza mektup yazmış. Beklemiş beklemiş ve mektup gelmiş. Ama kızdan değilmiş. Kızın ablasındanmış. Ve mektupun sonunda kızın sözleri varmış.
Abla özet geçmiş olayı. Kızın çocuğa sürekli gönderdiği güvercin hastalıktan kapmış. Hastalık ilk kıza bulaşmış, sonra da köyün büyük bir kısmına. Bu zakkum hastalık çok acılı geçmiş her kes için. Hem aşk hem hastalık acısı çeken kız dayanamamış.
Kendini atmış o sevdiğini ilk kez tanıdığı o uçurumun kenarından.
Bunu duyan delikanlı gidip o uçuruma bakmış, olduğu yere bakmış bir köprü yapmak kararına gelmiş. Başka aşıklarda o acıyı çekmesin üzülmesin diye.
Başlamış köprüye, yıllar sonra köprü bitmiş. Adamın yıllar önce kendine verdiği bir söz varmış köprü tamamlandığı an kendini atacakmış. Ve yapmışta.
Bittiği an adam kendini bırakmış uçurumdan. Köprünün ismi aşıklar köprüsü olarak kalmış...
Size kızın bıraktığı nottan söyleyeyim.
Sen denizdin, ben gökyüzü. Bakışmak serbestti, kavuşmak imkansız.
.
.
.
İçimden geldi öyle.... (Şahsıma aittir)