Karanlık bir kuyudayim, dar, sonu olmayan karanlığa gömülmüş gibiyim. Karanlığa gömüldüm, hayır, hayır karanlıktan korkmuyorum. Korktuğum şey içimdeki karanlığa gömülmek, en ufak umut ışığımı kaybetmek. Ben karanlıktan değil benliğimden korkuyorum. Ben karanlıktan değil umutsuzluk sarmaşığından korkuyorum. Hayır, hayır ben hiç bir şeyden korkmuyorum kendim hariç. Benliğimi, vücudumu ele geçiren bir sarmaşık var, gittikçe beni sarıyor, boğuyor. Canım yanıyor, boğuluyorum. Ama bu sorun değil. Hiç değil. Çünkü buna alışığım, alıştım ama korkuyorum. Ya bu sarmaşık zihnimi de ele geçirirse? O zaman ne olacak? O zaman ben kaybolurum, tüm güzel anılarım ellerimden kayıp giderken benim elimden sadece izlemek kalır. Adeta yolunu kaybetmiş bir dervişe dönüşürüm, çölde susuz kalmış bir dervişe. O susuzluk ve mutsuzluk beni yavaş yavaş tüketmeye başlar daha sonra ise öldürür. Hayır korkum ölüm değil, korkmuyorum ölümden. Allah her canlıya illa bir gün tattiracak o ölümü zaten, neden korkayim ki? Neden Rabbim ile buluşmaktan, onun karşısına çıkıp yaptıklarımın bedelini ödemekten korkayim ki? Benim korkum sevdiklerimi bensiz bırakmak, gözlerinden yaşlar akıtmak ve ya benim yüzümden üzülmeleri. Yoksa, yoksa ölüm benim için sonsuz ve huzur dolu uykudan başkası değil.