;Diyebilirdim ki başımdan öyle bir şey geçti: Beni bir kayığa oturttular ne zamandı bilmiyorum artık. Beni tanımadığım bir sahilden uzaklaştırdılar, karşı kıyıya yönelttiler. Kürekleri cahil birinin eline verip, beni yalnız bıraktılar. Kürekleri elimden geldiği kadar uğraştım ve ilerledim. Fakat ben açıldıkça, beni oraya götüren akıntı da şiddetleniyordu. Hedeften uzaklaşıyordum. Ve benim gibi akıntıya kapılan kürekçilere daha sık rastlar oldum. Bazıları durmadan kürek çekiyordu, bazıları ise kürekleri fırlatıp atmıştı. Koca kayıklar, dev gibi gemiler insan dolu. Bir kısmı akıntıya karşı çabalıyordu, bir kısmı kendini ona bırakmıştı. Ve ilerledikçe, akıntının aşağılarındaki yolcuların ardından bakarken, bana gösterilen yönü unuttum. Tam akıntının ortasında, aşağı doğru giden kayık ve gemilerin sıkışıklığında yönümü iyice kaybettim ve küreği elden düşürdüm. Her taraftan tayfalar, neşeli zafer çığlıklarıyla yelkenliler ve kürekli kayıklarla önümden geçiyor, akıntıdan aşağılara gidiyorlar bana ve aralarında 'Başka bir yön olamaz' diye teminat veriyorlardı. Ben de onlara inanıyordum ve onlarla birlikte ilerliyordum. Ve epeyce uzaklara taşındım, öyle uzaklara ki, içlerinde yolumu şaşırdığım hızlı akıntıların gürültüsünü duydum ve kayıkların orada nasıl parçalandığını gördüm. Ve kendime geldim. Uzun süre, bana ne olduğunu anlayamadım. Önümde yalnızca koşar adım yaklaştığım ve korktuğum yok oluşu görüyordum; hiçbir yerde kurtuluş göremiyordum. Ve ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. O zaman geriye baktım ve sayısız kayıklar gördüm. Durmadan ve inatla kürekler bana verilen özgürlük; kıyıya ulaşmaya çabalayayım, Tanrı'yla birleşeyim diye.
- JoinedDecember 13, 2015
Sign up to join the largest storytelling community
or