Merdivenleri ikişer üçer adımlarla çıkarak koşmaya başladı. Kalbi küt küt atıyor, içindeki korku her adımda daha da büyüyordu.
Onkoloji bölümünün kapısına geldiğinde
nefesi düzensizdi, sesi çatallı…
“Açın kapıyı! Lütfen… Kapıyı açın!”
diye bağırdı, tüm yüreğiyle.
Bir hastane kapısına değil, kaderin duvarına vuruyordu sanki yumruklarını.
Kapı bir hemşire tarafından açıldığında, genç adam tek kelime etmeden adımını dalarcasına attı içeri. Fakat tam o anda, ayaklarının ucundan geçen bir sedye ile sarsıldı. Gözleri, istemsizce sedyeye kilitlendi.
Beyaz bir çarşafa sarılmış bir beden... Kimin olduğu belli değildi. Ta ki, çarşafın kenarından boşluğa sarkmış o eli görene kadar. İnce, narin... Ve parmağındaki yüzük, her şeyi ele veriyordu. Bu yüzük, Rana'nın yüzüğüydü...
Rana'dan alıntı...