Huzuru bulmak için;
Sütü? Burada.
Balkonda mı? Evet.
Deniz manzarası? Tam karşıda.
Ruhu?...O mu? Hey! Neredesin? Güvende misin? Değilsin. Çünkü ruhunun tek güvenli yeri onun bedeni. O da olmadığına göre...Ölmüş müydü acaba? Ses versen bari.
Belki başkasının bedenine girmişti. Kimin bedenine girdiyse onu tanıması gerek...
Başkasının bedenine giren kişiyi tanıdıktan sonra;
Kahve? Burada.
Sigara? Burada.
Uçurum kenarında mı? Evet.
Mezarlık manzarası? O da burada.
Başkasının bedenine giren ruhu?...O mu? Kendine bulduğu bedenle birlikte toprağın altında. Karşıda ki mezarda.
Ya;
Ruhu girdiği bedende ki acılara dayanamayıp kendisi ile birlikte girdiği bedeni de toprağın altına soktu.
Ya da;
Ruhunun acıları bedene fazla gelmişti ve beden intihar etmişti.
Ama o ruhun gerçek sahibi o. Onun de ölmesi gerekiyor. Ruhunu kaybetmiş bedeni uçurumun kenarına yaklaştı ve kendini aşağıda ki mezarlığa, özgürlüğe bıraktı. Düşerken üstünde ki elbise uçuştu. O kadar hızlı bir düşü yaşıyordu ki yavaş yavaş parmakları koptu. Bütün organları tek tek aşağı döküldü. Ve en son kalbi düştü tam mezarlığın üstüne ve kalbi ağladı. Kalbin içinde ki bütün üzüntüler, sevinçler, öfkeler hepsi ağıt yaktı.
Beden ruhsuz öldü. Ruhta bedensiz öldü. Mutlu son mu? Beden de, ruhta ölüm ile kucaklaştı. Ve o an mutluluk hissettiler...Bence de ölüm onlar için mutlu son oldu.
Ruhu ölmüş bedenlere...
-cennettenbirmelekk