Seni affetmek istedim. Yaşadığımız onca güzel şey için, bana baktığında kıyamaadığın bakışlar gördüğüm için, bir isim koyamasak da içten içe birbirimiz için her şeyi göze alabileceğimizi bildiğim için; her defa, çok fazla affetmek istedim.
Sonra,
Zamanla,
Birbrimize yaşattıklarımızla,
Canımızı yaktıkça,
Dedim ki
Hemen unutayım seni.
Dedim ki
Hiç unutmayım seni.
Fark ettim ki ben son zamnalarda her şeyi o kadar içli yaşıyorum ki,
Liseye yeni geçmiş, görüp beğendiği o çocuk için bunu aşk sanıp satırlarca mektup yazmış küçük bir kız gibi hissediyorum.
İçim içime sığmıyor ama mutluluktan değil.
Sığmıyor işte.
Dayanamıyorum bazen.
Kaldıramıyorum.
İnsan bazen kötü şeyelr yaşadığında olgunlaşırmış.
Ben çocuklaştım sanki.
Düzgün düşünmeyi beceremiyorum artık.
Ben ilk defa,
Tam olarak ne yaşadığımı anlayamadım.
Kibirli ve egoist biri değilim bence ama seni bir an önce unutayım ama bu yaşadığımı hiç unutmayım istiyorum.
Öyle bir unutamayım ki sana öfkem geçmesin hiç.
Beni kırdığın her yerden kırılmanı istiyor bir tsrafım ama diğer tarafım, her zaman olduğu gibi, aklımı karıştırarak kıyamıyor sana.
Dün bir fotoğrafını gördüm.
Senden habersiz çekmişim.
İçim gitti.
İçimden kastım neresi tam olarak izah edemem ama bir şeyler kopup gitti bende.
Duydum yine bir şeyler.
Kıyamamışsın yine bana.
Ama anlam veremiyorum. Bu kadar canımı yakmaya çalışıyorsun ve kıyamıyorsun bana.
Seni affetmemem için elle tutulur şeyler yaşatıyorsun bana.
Ben de senin canını yakmak istiyorum.
İstiyorum ki ben yokken iyi olmadığını, iyi olamayacağını kabullen.
Kabullenmişsindir belki de.
Ama sen gururlusun.
Hakikatle seven gurur dinler mi?
Dinlemez.
Sonra düşünüyorum.
Ben de çok seviyorum ve gururum sana adımlarımın önünde duruyor.
Sana her gelmek isteyişimde çivileniyorum sanki.
Çivileri sen veriyorsun ellerime,
gururum da çakıyor toprağıma.
Demiştim.
Benim toprağım sana adım ata ata çürüdü.