ciceksizbahceler

gene ordasın. o simsiyah duvarları olan soğuk odanın en köşesine sinmişsin. bu sefer ellerin titremiyor ya da o silik nefeslerin yok. soluk gözlerin var. titreyen sesin. pencereleri, kapıları ve asma kilitleri kapattım. hiçbir şey gürültüyü durduramadı. yazık oldu. içeriden geliyordu. bu sefer o on yaşında ki çocuk yok. yirmi iki yaşında olan sen varsın. elini uzatıyor sana on yaşın. tut.

ciceksizbahceler

gitmesine izin verdim. sevgi bittiği için değil gözlerinde daha fazla kalmak istemediğini görebildiğim için. sana karşı bu kadar bencil olamazdım. bu yüzden çok acı verse de, veda ettim. kırık bir kalple ama yapılacak en doğru şeyin bu olduğundan emin olarak veda ettim. ne de olsa, kalmanı istemem için yeterli değilsem, kalmanın bir anlamı yoktu. sana veda etmek, bir parçama veda etmek gibiydi. beni dünyanın en mutlu insanı gibi hissettiren, hissettirdikçe ruhumu parçalayan sendin. ve sevgi tükendi. benim seçimimle değil. talihsiz bir sonuçla. veda etmek bugün beni çok incitiyor ama aynı zamanda artık olduğum kişi olabileceğimi, başkasına bağlı olmadan mutlu olabileceğimi bilmek beni rahatlatıyor. bu yüzden gitmene izin verdim. beni yıktığı kadar iyileştirdi de, yeni duygular yaşamama izin verdi. ikimizin arasında ölmüş olan duyguların son toprağını attım. kalbimdeki aşınmış, karalanmış defterini sonsuza dek kapattım.*