selam ayçiçek, selam, selam. selam vermek çok uzak şimdi sana ama yine de selam. konuşmaya nasıl başlıyorduk, o kadar uzun zaman oldu ki konuşmayalı, naberin anlamını dahi unuttum. yine hiç olmayacak yerlere olmayacak yazılar yazıyorum. kimsenin nasıl olduğu pek umurumda değil açıkçası, eskiden bir kişiyi bile iyi hissettirmek adına aylarca verdiğim çabayı hatırladığımda gülüyorum sadece. ama keşke sen de biraz iyi hissetmiş olsaydın diyorum, keşke beraber gülerken, ayrı ağlamasaydık. hiçbir zaman ait hissedemedim kendimi sana zaten, sen benim içimdeki uzak bir evdin ve ben inatla sana yaklaşmaya çalışıyordum. bu yol hiç mi bitmez, bitmedi. insanlara kırılmayı da kızmayı da uzun zaman önce bıraktım, içimdeki duygusuzluk hissi hiç olmadığı kadar yoğundu. en çok bunu anlatmak istedim, ben bulunmaz hint kumaşı değildim fakat bir kez de benim için dönsün dünya istedim. aitlik hissi işte tam o ân içimde belirdi, ben kimseye ait değildim ki. benim en yakınım yoktu, benim hep en uzaklarım oldu. herkesin kendini bulunmaz hint kumaşı sandığı zamanlarda sen sadece onları tasdikleyerek hayatlarında kalabilirdin. bunu reddettiğimde yalnız kalmadım, bunu reddetmediğim her an zaten yalnız bırakılmıştım. sen, o ve siz tarafından yalnızdım. artık arkama baktığımda verebileceğim her şeyi verdiğimi görüyorum, hatalarımla doğrularımla her şeyimi verdim. " şimdi eski sadece güzel anılarımın özlemi. " hoş kal ayçiçek, hoşçakal çünkü bir daha eskiyi açmayacağım.