Gözlerimin nemi bile arıyor seni. Varlığının anahtarını kaybetmiş, giremiyor gönül kapından içeri. Sevdanın bir başka mucizesinde evlatların olmuş üstelik. Biri kız, öteki erkek. Daha ben ismini veremezken bu aşka; rüyalarda buluşuyoruz her seferinde. Bataryası bitince umutlarımın, tamamen yitirilince, sen görünüyorsun penceremden içeri. Gönlüm o kadar üşüyor ki, rüzgar üflüyor sansam ağaçların hışırdamasıyla kendime geliyorum. Suçlu tabi ki de doğanın sensizlik şiddeti. Bağırıp çağırıyorsun mart ayının ortasında beyaz beyaz. O kadar şiddetli ki yokluğun, yağıyor adedince. Çok fazla. Gönlümün soylusu arıyor seni. Soysuz ceplerde umarsız yüzükleri var aşkın. Takmadım hiç.
Neden geliyorsun hâlâ aklıma ve bu gece neden yazıyorum seni? Kırgın kalbimin yorgunluk seferinden bir tren kalkıyor şimdi; bu istasyonda sensiz mutlu olmaya çalışmak var. Dönüp bakmadın zaten hiç. Mutlu muyum, mutsuz muyum, alışır mıyım, var mıyım, yok muyum? Biliyor musun? Denize giriyor gönlüm, soğuk diyorum, yapma diyorum. Sen geleceksin sanıyor yine. Senin plajlarınla benim derelerim buluşmaz. Şezlongunda uyursun da mutlu, havlumda kirlendiğim uykusuzluk nöbetlerinde yıldızların sen dileği bir adım sana ulaşmaz. Anlıyorsun, değil mi? Şampanyası ile şarabı ayrılır aşk mutluluklarından, bu çocukluktan hiçbir yetişkinlik dönemi kurtulmaz. Gözlerimin nemi ıslatıyor seni, beyazımda artık umudun sadece 'U'su var. Uzaklardan geliyorum, şehirlerin ulaşılmazlığı değil de hayatların düğümlenemeyişi yok ediyor hayalimdeki bizi. Sen, evlatlarının ve ben evladiyelik aşkımın tercümesi. Sen o yatakta, ben bunca kalabalık paragrafta, affettim kendimi.