Sessiz bir şekilde ağlarken ona bakıyordum, katran karası gözlerini bana dikmiş, mavi gözlerimi boğmak istercesine büyük bir nefretle bakıyordu.
"Sen zaten yalnızdın, şu an kimsesizsin" diye konuştu ve oturduğu yere daha çok yayıldı. Kafasını geriye doğru attı, büyük bir şekilde yutkundu. Bu benim ondan daha çok tiksinmeme sebep oldu, ruhumu ele geçirip altüst ediyor, benim akıl sağlığımı bozacak kadar güç sarfediyordu. Gözlerine ulaşan nefret benim onun kızı olduğum için utanmama sebebiyetti, sen nasıl bir kadındın; anne?
"Seni mahvetmeye geldim güzel kızım, senin yıkımın olmaya geldim."
Bir yıkım, bu kadar çok can yakabilir miydi? Kolumda asılı duran damga ile birlikte işler çığırından çıkıyordu; ben kimdim, anne?
"Gökyüzünün içindeki mavilik, seni boğmaya geldi."