yine kendi kendime konuşmaya geldim. sanki tumblr'da yazıyormuşum gibi ama tek fark burada kendimi kasmıyorum.
uzun süredir yoktum ve bu süre zarfında ne kitap okudum ne de yazdım. biliyorum yazdıklarım okunmuyor ama yazmak bana iyi geliyordu. hiçbir zaman popüler olmaya çalışmadım. yazdığım o kadar çok hikaye var ki hepsi taslaktan ve ruhumdan çıkmayı bekliyorlar. hepsinin içinde duygularım, yaşadıklarım, sevinçlerim, hüzünlerim, hayattan beklentim... kısaca hepsinde ruhumun imzası var ama kaşeyi basacak cesaretim yok. sadece kendi zihnimde yüzüyorum ve birinin iki adım öteme kum döküp orayı kumsal yapmasını bekliyorum. göl olan, bir çıkış yeri olmayan bu zihnimde dinlenecek bir yer arıyorum ve bunu kendimde bulamadığım için başkasından istiyorum.
istedim.
belki de en büyük zayıflığım bu oldu. hayat bir kere daha çarptı yüzüme 'senin kaçış yolun yok. senin zihnin kapalı kutu. sen o kutudan bir delik açsan bile kimse içine bakmak istemez. kimse seni kurtarmayacak. kimse senin denizine kumsal olup kumdan kaleler dikmeyecek. kimse kalbini eline alıp sevmeyecek, şükretmeyecek. parampaça edecekler ya da dokunmayacaklar bile sanki vebalıymışçasına.'
hayatımın her anlamında zorluklar yaşadım, yaşıyorum. insanın zayıf noktaları olması çok zor. ailemde değer verdiğim birinin yokluğu beni çok yoruyor. bir de aşk var..
herkesin hayali olan aşk benim korkulu rüyam oldu.
aşk varsa her şey hallolur mu?
hayır.
aşk insan seçer biliyor musunuz? aşk o kadar adaletsiz ki elinizden hiçbir şey gelmez. kağıt olsa çizseniz, yırtsanız, yaksanız keşke. insan olsa karşınıza alıp konuşsanız ama yine de işe yaramaz biliyor musunuz? aşk nankördür. aşk sıfırdır, çoğaltamazsınız. aşk sizi bitirir, tüketir. yapmayacağınız şeyleri yaptırır.
aşk uyuşturucu gibidir; anlayamazsınız. kafanız güzel olur, yokluğunda delirirsiniz, damarlarınız bile artık size itaat etmez. aşk delirtir, aşk sizi kendine köle yapar. son olarak da altın vuruş gerçekleşir.
artık her şey çok geçtir.
ben geç kaldım 17 yaşım.