derdavederdayok

Sahi ne kadar oldu kelimeler kumsalında dolaşmayışım, hatırlamıyorum. Ne kadar oldu geçmişe sünger çekişim, bilmiyorum. Unuttum her şeyi; çektiğim acıları, kurduğum hayalleri, dostları, düşmanları. Unutmak için içtiğim günlerden içerek hatırlamaya çalıştığım günlere nasıl evrildim, şaşkınım. Eskiden oturup izlerdim hayatı ve hayatımı. Kendi kendimin duvarı olmayı bıraktığım günden beri yürüyorum, yolun sonu yokmuşçasına, hiç tökezlemeyecek gibi, at gözlüklerimle, daima yürüyorum, ileri, geriye bakmadan. Şikayet ettiğim acıları özleyeceğimi hiç düşünmezdim. Bunun hissizlik olduğuna aylarca inandırmıştım kendimi. Oysa büyümüşüm. Sadece büyümüş. Yaş aldıkça, omuzlar çöktükçe, kahkahalar azaldıkça, kaşlar çatıldıkça, saçlar beyazladıkça, sırt kamburlaştıkça, eller kırıştıkça, umutlar bittikçe azalır acılar. Kalp sevmeyi bırakınca, artık aşık olamayınca, kalple değil akılla hareket edince anlıyor insan büyüdüğünü. En kötüsü de artık yazacak bir şeyi kalmayınca kopuyor gidiyor hayattan. Kelimeler eski dostlarım gibiler. Bir zamanlar el ele omuz omuza olduğun o güzel günler aklında fakat zamanın ördüğü duvarları yıkamayacak olmanın belirginliği de kalbinde. Hafif, tedirgin bir gülümseme. Ufak, çekingen bir sarılma. Samimiyetsiz, klişe sorular. Bir zamanlar beraber gülüp beraber ağladığın dostunun hayatına dair artık bir şey bilmeyişin. Özlem, kırgınlık, tereddüt ve korku. Duygu karmaşasının arasında belirsiz tavırlar. İşte böyleyiz artık kelimelerle. Ne onlar bana gelebiliyor ne ben onlara gidiyorum... Bu gece eski dosta 

derdavederdayok

Sahi ne kadar oldu kelimeler kumsalında dolaşmayışım, hatırlamıyorum. Ne kadar oldu geçmişe sünger çekişim, bilmiyorum. Unuttum her şeyi; çektiğim acıları, kurduğum hayalleri, dostları, düşmanları. Unutmak için içtiğim günlerden içerek hatırlamaya çalıştığım günlere nasıl evrildim, şaşkınım. Eskiden oturup izlerdim hayatı ve hayatımı. Kendi kendimin duvarı olmayı bıraktığım günden beri yürüyorum, yolun sonu yokmuşçasına, hiç tökezlemeyecek gibi, at gözlüklerimle, daima yürüyorum, ileri, geriye bakmadan. Şikayet ettiğim acıları özleyeceğimi hiç düşünmezdim. Bunun hissizlik olduğuna aylarca inandırmıştım kendimi. Oysa büyümüşüm. Sadece büyümüş. Yaş aldıkça, omuzlar çöktükçe, kahkahalar azaldıkça, kaşlar çatıldıkça, saçlar beyazladıkça, sırt kamburlaştıkça, eller kırıştıkça, umutlar bittikçe azalır acılar. Kalp sevmeyi bırakınca, artık aşık olamayınca, kalple değil akılla hareket edince anlıyor insan büyüdüğünü. En kötüsü de artık yazacak bir şeyi kalmayınca kopuyor gidiyor hayattan. Kelimeler eski dostlarım gibiler. Bir zamanlar el ele omuz omuza olduğun o güzel günler aklında fakat zamanın ördüğü duvarları yıkamayacak olmanın belirginliği de kalbinde. Hafif, tedirgin bir gülümseme. Ufak, çekingen bir sarılma. Samimiyetsiz, klişe sorular. Bir zamanlar beraber gülüp beraber ağladığın dostunun hayatına dair artık bir şey bilmeyişin. Özlem, kırgınlık, tereddüt ve korku. Duygu karmaşasının arasında belirsiz tavırlar. İşte böyleyiz artık kelimelerle. Ne onlar bana gelebiliyor ne ben onlara gidiyorum... Bu gece eski dosta