dnz1kzgb

12.11. 2018  
          	Bir erin kimliğiyle… Veda gecesi yaklaşıyordu.
          	
          	Biz bu bölüm Kurt'u öğreniyoruz ve ilk kitabın finalini veriyoruz;))

Mooncchiildd

Final mii ağlarım
Reply

dnz1kzgb

PİNHAN 17. BÖLÜM ALINTI 2
          “Kurt, hepimiz sevdik sevdalandık. Utanma!” diyerek alayla sırıttığında Kurt, üzerine doğru yürüdüğünde koşar adım kaçar gibi çıktı, Kuleli kapısından. 
          
          Ardından geleceğini bildiği adamdan kısa sürede olsa paçayı kurtarmıştı. 
          Bir ağaç köşesinde, cebine tıkıştırdığı kavrulmuş fıstıkları gelen arkadaşlarını beklerken yemeye başladı. Osmaniyelinin bir vatana bir de fıstığa olağan düşkünlüğü başka olur, der dururdu arkadaşlarına. Şehitler Diyarı, denirdi memleketine. Her sene şehidine kan ağlayan vatan yanında, memleketinde her sene acısına kan kusan analar görerek büyümüştü, Göktürk. Yanı başında abisi gibi gördüğü adamın bedenini bir arada toplayamadan kapılarına kadar geldiğinde, anlamıştı. Her biri ne kadar acı bir ölüm olduğunu seslice dillendirmişlerdi. Elini tutacağın bir bütün… Saçını okşayacağın bir beden. Olmadı ve bir bomba pimi daha çekilmişti o gün. Yürekleri yangına yerine dönen ana, babaydı. Yanan, yakılan gözlerine kurşun sıkılan. Görseydi asker adam, saç teli acırdı abisi gibi gördüğü adamın. Borcu vardı, ödevlerini yardım eden abiye. Kısırlarından mahrum bırakmayan acılı anaya. Bisikletini tamir eden, babaya. Elinden tutup, ona nasihat veren ablaya. O vatanı hep borçlu omuzlarla sırtlanacaktı. Günü gelene kadar. Göktürk Kınık, bir gün yüreklere ateşe düşürecekti. 
          
          “Ne diye çıktık şimdi,” diyerek söylenen Kağan’a karşı Göktürk, yüz ekşiterek fıstık yemeye devam ediyordu. “Bir hafta sonumuz var, onda da bit gibi tepeden ayrılmıyorsunuz,” dediğinde Göktürk fıstığı onlara doğru uzattığında hayır demeden almışlardı birer parça. 
          
          “Beleşe fıstık yiyorsun lan, daha ne!” diyerek ters ters baktı, Göktürk. 
          Kağan, anlamadığı için gözlerini kıstı. “Bedavaya,” dedi, Kurt. “Birde vatan dersin, öğren oğlum her yöreyi.” Diyerek yalandan yadırgar gibi yaptı. Göktürk, gülümsediğinde Kağan’da tebessüm etti. 
          
          “Vatan’ın silinmez parçalarıdır bunlar,” dedi Göktürk devam ederek. Kağan, İstanbul beyefendisiydi. Görünüşü, gülüş, telaffuzu…

dnz1kzgb

PİNHAN 17.BÖLÜM ALINTI
          "Ne sevdiğinizle ilgilendiğimi söylemedim.”
          
          Kafasını sallayarak, göz temasını kesmeye niyeti yokmuşçasına bakmaya devam ediyordu. “Laf olsun diye, eserlerle ilgilendiğimi söylemek istedim bende.” Diyerek gelişigüzel kalbindeki eseri dile getirdi. 
          
          Diklendi, Gül. İnadı inat, zıttı zıt olurdu, değişmemişti. “Yalnız yine yanıldınız, söz bu eser değil!” dediğinde Kurt’un hoşuna gitmişti. Burnuna değen parmakları ile gizledi, tebessümü. 
          
          Araladı, kalın dudaklarını. “Sözler de birer eser, kalplerin tozlanmış eseri.”
          Gül kaşlarını çatmış bir halde ona bakmaya devam etti. “Bilin diye söylüyorum, ben de edebiyat sevmem.” Diyerek katlanamadığını dile getirdi. “ Bahşiş kabul edersiniz,” diyerek ilerledi para üstünü almadan.

dnz1kzgb

-KELEBEK ETKİSİ-
          
              Hiç bıkmadan tek nefeste okuyacağım kitabımdı.  Gözlerim kırpılmıyor, yüzüm soluyor, ciğerime nefes dolmuyordu. Sonunda. Tekrar tekrar okuyordum, takılı kaldığım sayfayı. Altını çizersem elim titreyecek, çizmediğimde bedenim pes edecekti. 
          Derin bir soluk. Deneme, sakın! Anne, sık solukların kadını kötü gösterdiğini kazır yeniden. Bak aynaya. Bedenine. Sen, o değildin. Bu yüzden. Aç göğsünü, izle hiçliğini. Çünkü bir adım geride olan hangi devirde görülmüştü, gözlerin beneğinde? Annem demişti; bir prenses bir külçe altın etmeli.

dnz1kzgb

-PİNHAN Alıntı-
          “Benim için her yerde sen varsın, oğlum.” Dediğimde az önceki endişesi yavaş yavaş kaybolmuş yerini gamzesini belli edecek kadar içten bir tebessüme bırakmıştı. 
          “Gülüm, öyle dersen…” diyerek bana ayak uydurdu, çekinmeden. “ Gecemi gündüzüme katarak yanarım sana…” Dedi, bir elini tezgâha değdirdi diğer eli belimi okşamaya kararlıydı. 
          Göğsüme değen üniformasının nemli olmasını köşeye çekip atamadım. “ Yok, böyle olmayacak üzerini çıkar.” Dediğimde gözleri açıldı.
          Kafasını sola doğru yatırarak, “ne?” demişti sorgularcasına. 
          “Ne demek ne?” dedim çattığım kaşlarım ile ellerimi bel boşluklarımla buluşturdum. “ Üzerine çıkar, hasta olacaksın, ben sana bir şeyler bulup geliyorum.” Kaşları havalanmış bir vaziyette bana bakmaya devam ediyordu ve belimdeki eli gerilmiş olsa da durmadı. “ Seni çıplak görmemişim gibi bakmayı keser misin?” dedim bir hızla bakışlarına karşı kendimi savunurcasına. Odasında çıplak bir vaziyette karşımda dikilen boylu poslu adama gittim, bir an. Karşımda olmasına rağmen. 
          “Gördün mü?” diyerek dudağının köşesini kıvırdığında, “ benimki de soru mu, görmüşsün ki unutamamışsın.” Diyerek üstten bir bakışla beni süzdüğünde gözlerimi devirdim.

dnz1kzgb

-PİNHAN ALINTI-
                                                                                                   Petek’ten…
          “… Yuvasız oluşundan. ” Demişti babam. 
          Kalbim tamamlamıştı, boşluğunu. Kimi zaman şefkat kimi zaman sevgi kimi zamanda nefret… Her duyguya açtı, bedenler. Ancak sevgi farklıydı. Bir bakıma hepimiz muhtaçtık, sevgiye. Kimden geldiğinin bir önemi var mıydı? Bir kız çocuğu için… Vardı. Baba sevgisi nedir sorusuna, yabancı kalan kız için önemliydi, işte. Görmezdin gerçeği. Güvenirdin önüne gelen ilklere. Anlamayacak kadar salaktın, gerçeği. Bilmezdin çünkü şefkatin sardığı kalbin sıcaklığını.

dnz1kzgb

Bölüm bu kez Petek ile başlıyor. Yaralı yuvam, benim.
Reply

dnz1kzgb

" Kelebek Ektisi"
          Gece yastıkta söylemedikleri delirtir, insanı. Gündüz boyu ise kalp kırıklıkları. Ve ne uyumaya gücün yetiyor ne de ayık gezmeye. Çünkü… Bir uyuyorsun ve bir daha gözünü açmak istemiyorsun, buna intihar diyorlar. Oysa sen yalnızca, kaçıyorsun. Geri döneceğin zamanı kafanda kurmadan. Her şey başa dönsün istiyorsun belki de. Şans arıyorsun, yol kenarlarında. Bulamıyorsun ve belaya batıyorsun, ağlak bir çocuk gibi. Tutunduğun dalın güven verdiğini düşünecek kadardın. Fazlası değil.