Bir anı anlatayım bilmiyorum biri okur mu fakat anlatacağım yine de...
Bir kaç yıl öncesi bir ses duydum. Huzur kokuyordu fakat yaşanmışlıklarla süslü... O zamanlar küçüktüm. Evde her gün kavga olurdu. Küçük ve canlı gözlerim, onları katleden çok şey gördü. Umutsuzluk, korku, nefessizlik en acısı da intihar gördü bu gözler. Aile, bir şanstır bana göre. Eğer ailemi seçme şansım olsa yine kendi ailemi seçerdim. Öyle ya dışarıdan iyi görünüyorlar çünkü... Kendi düşen ağlamaz derler fakat eğer öyle bir seçim hakkı verilse çok ağlarmışım anlaşılan. Neyse konuyu saptırmayalım. Dedim ya bir ses duydum diye, öyle bir sesti ki sanki yağmurlu bir gecede sis içinde yürüyorum ve doğa kulağıma fısıldıyor. İçimdeki korkuyu huzurla taçlandırıyor. Sanki denizi izliyorum da yeniden doğuyorum gibi bir ses. O kadar acının içinde kalbime bir su gibi serpilen bir ses. Sonra da o sesin dünyamızdan göç ettiğini öğrendim zaten. Bana deniz gibi huzur veren sesini meğer deniz almış. Ödünç almak da değil, bir daha bize o sesi tattırmayacak bir şekilde çalmak. Sonra aşık oldum sesine, abiliğine, insanlığına. Tahmin etmişsindir kesin kim olduğunu.
Onur Can ÖzCAN, yanımda olan abimin bana yapamadığı abiliği kalbindeyken yapan Can.
Hani bir insanı hiç dokunmadan, çok saf bir şekilde seversin ya , işte o şekil. O iğrenç günlerde yanımda olan tek insan, katlanabildiğim tek ses, beni dipten çıkaran Can...
Maviyi sevmemi sağlayan, gecemi aydınlatan Onur Canım , abim seni çok seviyorum ve benim gibi yaralarını sardığın herkes seni çok seviyor. Ruhun şad olsun, mekanın cennet olsun. Gözyaşlarım seninle akıp seninle son buldu her gece. Sana sevgim sonsuz abim