Zamanında o kadar çok şey yazmış birisiyim ki… Şimdi bazı cümleler kaybolmuş gibi. Ne hissettirdiğin, kim olduğun, ne olmadığın… Hepsi geride kaldı. Ama bir şey hala içimde: Bende bıraktığın o hayal kırıklığı.
Nasıl umutlarımı yarım bırakıp hayatımdan çıkıp gittiğine şaşırmıyorum artık. Belki de içten içe hep bir gün gideceğini biliyordum.
Ama gözlerimden dökülen o gözyaşlarına yazık. Zamanında onları sana emanet etmiştim. Şimdi avuçlarımda yalnızca birkaç damlası kaldı.
Yine de… içimde sana karşı bitiremediğim o merhamet dolu yüreğim yok mu… Nasıl oluyor da hâlâ şefkatle bakıyor sana. Seni küçücük bir çocuk gibi hayal ediyorum bazen…
Başını bacaklarıma koyup saçlarını okşadığımda, sanki o an ikimiz de eksik bir şeyin tesellisini arıyoruz.
Ve sonra bir cümle dökülüyor dudaklarımdan:
“Böyle olabilirdik.”
Ama sen yine susuyorsun.
Her zaman olduğu gibi. Senin sessizliğinde ben kaç geceyi sabaha bağladım, kaç kez hayal kırıklığıyla uyandım, bilmiyorsun.
Seni sevmiştim.
Kim bilir… belki hâlâ seviyorum.
Ama bu, geri dönsen sana ikinci bir şans vereceğim anlamına gelmez.
Çünkü ben artık kendime dönüyorum.
Beni duymayana değil, beni yarı yolda bırakana değil… Beni hâlâ bu kadar sevgiyle taşıyan kendime.
Hafifliyorum.
Çünkü anladım…
Ben artık kimsenin yarım bıraktığı değil,
kendimle tamamlandığım bir hikâyeyim.