Siyah şemsiyemi yavaşça açarak telefonumu cebime atıyorum. Zaten dolu olan ellerim şemdiyrm ile daha da çok dolsada telefonumu cebime koyduktan sonra birazda olsun boşalıyor. Altımda gri fazlasıyla bol bir eşofman, paçaları hafif ıslanmış. Üstüm de siyah beyaz v yaka kalıp olarak bol ama geçen senelerden kalma olduğu için bana hafiften kısa kalan bir sweat. Yeşil tek omuz askılı çantam ve sabah çıkarken düzleştirdiğim ama uçları yağmurdan kabaran siyah kömür rengi uzun saçlarım. Hafiften dağılmış bir maskara, yrni tazelediğim bordo mor karışımı rujum ve allıktan değil soğuktam kızarmış yalnız hafif esmer tenimden çokta belli olmayan yanaklarım. Dağılmış bir halde eve gidiyordum. Çantanmdan beyaz kulaklıklarımı çıkarıp bir tanesini kulağıma taltım. Çalma listemde biraz gezindim ama o an, o kış rüzgarını yanaklarımda hissedince aklımdan sadece given geçti. Bir şarkı açıp telefonu takrar cebime koyarak boynumdaki gri, em yakın arkadaşımın benim için kendi elleriyle ördüğü atkımı yüzelttim. Bu atkıyı çok seviyordum. Yol boyunca farklı farklı düşüncelerle boğuştum. Derin yaşamayı cidden seviyorum. Sanırım bu yüzden kışı da bu kadar seviyorum.