Yaklaşık üç yıldır buradayım ve bu süre boyunca kendi çapımda bir şeyler yazmaya çalışıyorum. Yazıyorum, sonra siliyorum; bazen karakterlerle uyuşmuyoruz. Onları defalarca yazdım, sildim. Bazen pes ettim, uykularımı böldüm. Gözlerim, ekrana bakmaktan yoruldu. Sahne sıkıntısı çektim; bazen karakterler istediğim gibi hareket etmedi, bazen de kendi yazdığım sahneyi beğenmedim. Hatta kimi zaman, "Bunu ben mi yazdım?" dediğim oldu.
Onlarla birlikte ağladım, güldüm, şaşırdım, korktum. Kendime, "Ben şu karakter olsaydım, nasıl tepki verirdim?" diye sordum. Ancak bazı soruların cevaplarını bulamadım. Cevapsız kalan sorularım, hikâyemdeki boşlukları doldurmayı zorlaştırdı. Ama bu yolculuk beni daha çok düşündürdü ve yazdıklarımı daha fazla sorgulamaya itti. O sorgulama, zamanla bir hırsa dönüştü ve kendime inanmaya başladım.
Üç sene... Üç koca yıl. Kitabın gidişatını sayısız kez beğenmedim, içime sinmedi. Hatta bazen kitabı tamamen rafa kaldırmayı bile düşündüm. Ama her seferinde kendimi toparladım, yeniden başladım ve devam ettim. Şu an arka planda çok güzel şeyler oluyor. Fiziksel anlamda değil belki, ama mental anlamda vazen yoruluyorum, yıpranıyorum; ama biliyorum ki bu çabanın hiçbiri boşa değil.
Emek veren herkes gibi, ben de karşılığını alacağım. Bu yola çıkarken her şeyi göze alarak çıktım ve şundan eminim ki başarı, sabırla ve inançla gelecek.
Hepsi, iyi ki bundan üç sene önce zihnime bir yağmur tanesi gibi düşüp, hayatıma şimşeğin yeryüzüne gürlemesi gibi geldiler.
Şimdilik sadece benimleler... Ancak zamanı gelince herkesle olacaklar. Tek gözlü odalarda bile duyulmayan, sessizliğin içinde büyümüş ve kendi sesini bulmuş herkes için gelecekler. Onlar, hayalden gerçeğe adım atacak kadar güçlü ve bir o kadar sessiz ama derin bir yankı bırakacak kadar cesurlar.
Onlar, çocukluğu tek gözlü odalarda geçmiş, sesi duyulmayan herkes için. Yaralarını saklayan ama o yaralardan güç alanlar için..