efnasd

“şans eseri sana koşmak için binlerce bahane yarattım.”

efnasd

O sırada bakışları önünde, yazı masasının üstünde duran
          mavi vazoya takıldı. Vazo boştu, yıllardan beri bir yaş
          gününde ilk defa boştu. Korktu: sanki birdenbire bir kapı
          görünmeksizin açılmıştı ve başka bir dünyadan gelen soğuk
          bir esinti, sakin odasına akıyordu. R., bir ölümü ve ölümsüz
          aşkı hissetti: ruhunda sanki bir kabuk kırıldı ve adam
          görünmeyeni, uzaklardaki bir müziği hatırlarcasına,
          cisimsellikten yoksun ve tutkuyla düşündü.

efnasd

Yalnız başıma evde
          oturuyordum, saatlerce, günlerce ve seni düşünmekten başka
          hiçbir şey yapmıyordum, sana ait yüzlerce küçük anıyı, her
          karşılaşmayı, her bekleyişi kendim için yeniliyordum, bu
          küçük olayları birer tiyatro oyunu gibi kendime oynuyordum.
          Ve işte o yüzden, yani bir zamanlara ait her saniyeyi kendime
          sayısız defa tekrar ettiğimden, bütün çocukluğum belleğimde
          öylesine yakıcı bir anı olarak kaldı ki, o geçmişe karışan
          yıllara ait her dakikayı sanki daha dün kanımda dolaşmış gibi
          sıcak ve canlı hissedebiliyorum.
          
          Ben, bütün o zaman boyunca yalnızca sende yaşadım.

efnasd

Sabret sevgilim, sana her şeyi, hepsini en baştan
          anlattığım için, anlatacağım için, senden rica ediyorum, beni
          dinleyeceğin bu çeyrek saat yüzünden yorulma, çünkü ben
          seni bütün bir hayat boyunca sevmekten yorulmadım.

efnasd

Arada sırada gözlerim bütünüyle kararıyor, belki bu
          mektubu bile tamamlayamam –fakat bütün gücümü toplamak
          istiyorum, bir defa, sadece bu defa seninle konuşabilmek için,
          seninle sevgilim, sen ki, beni asla tanımadın.

efnasd

Çok uzun yıllar önce, iki kır çiçeği birbirlerine aşık olmuşlar. Bu çiçeklerden biri sevgilisini o kadar çok seviyormuş ki, baharda açtıklarında, her yeri donatan diğer çiçeklerden onu kıskanıyormuş. Bu kıskançlığa daha fazla dayanamayan çiçek, baharda açıp kalabalığın içinde kaybolmak yerine, kışın dondurucu soğuğunda açarak canından çok sevdiği sevgilisini daha çok görmeyi hayal etmiş. Sevgilisine, “Biz, diğer çiçekler gibi bu bahar açmayalım. Kışın ortasında, herkesin soğuktan kaçtığı karlı günlerde açalım ki, bütün doğa bize ait olsun, bir ömür birlikte olalım,” demiş. 
          
          Diğer çiçek de sevgilisinin bu fikrini çok beğenmiş ve bir dahaki sefere hiç kimsenin açmaya cesaret edemediği dondurucu soğukta açmaya karar vermişler. Çiçeklerden biri açmak için kışın gelmesini ve karın yağmasını beklerken, diğeri dayanamamış ve o yaz açmış. Bekleyen çiçek, sabırsızlık ve özlemle, karın bir yorgan gibi kapladığı toprağı delerek açmış gözlerini dünyaya ve her yerde o güzel sevgilisini aramış. Kışın ortasında, hiçbir çiçeğin açmaya cesaret edemeyeceği bir ortamda, aşkı ile baş başa kalabilmek ve ona sevgisini gösterebilmek için beklemiş, beklemiş, beklemiş… Bir süre sonra ümidini yitiren çiçek, yaşadığı hayal kırıklığından dolayı boynunu eğmiş ve soğuğa daha fazla dayanamayarak ölmüş...
          O gün bugündür, karda açan ve sevgilisini bekleyen çiçeğe "Kardelen", sevgilisine sadık kalmayıp onu yarı yolda bırakan çiçeğe ise "Hercai" denmiş.