el_nuur

Bazen, uyuşuk uyuşuk esen bir rüzgar gibidir düşünceler… Rahatsız etmeden içimizde dolaşır, dolaşır.. sakince…
          	
          	Bazen de hırçın fırtınalar yanında hiç kalır, en kuytu köşene gizlenirsin! İçindeki, dokunduğunu hırpalayan uğultuları, endişeyle izlersin!.. Kaçma imkanın da yoktur… Fırtına senin, sana ait; nereye gitsen peşinden eser gelir… Emanet bırakamazsın kimseye.. koyamazsın kenara bir yere…
          	
          	Bazen çok latiftir her şey, yumuşaktır alabildiğine… Gözlerini açtığında, gün sakin; içine çektiğinde, hava yumuşaktır… Gözleri ışıldayan bir çocuğun elleri de yumuşaktır.. tutulduğunda dilek gibi gelecek vaat eder…
          	
          	Bazen zaman da uysaldır; okuduğun kitap da akıcıdır… Çiçek koparırsın, kokusu içini yumuşatır… Rengi, karanlıklarına latif bir ışıktır…
          	
          	Bazen insanın sakinliği hırçındır… Çığlıkları duyulmaz, gözlere hitap eder batmadan… Kimi zaman oturur yerine terslikler, zıtlıklar… Bazen de sivri kalır anlamlı bulunan değerler…
          	
          	İçini görsen, dışının tam zıddı güzeller vardır… Dışından bakınca önemsenilmeyen, fakat içinde nur hazineleri saklayan insanlar da vardır, nadir de olsalar…
          	
          	Yaşam içerisinde, zıtlıklar bazen karşı karşıya oturur, bazen yan yana… Bakma öyle kavgalı gibi durduklarına; tam aksine! Aslında el ele hüzünlerle huzurlar… Aynı anda hem güler hem ağlar insanlar!.. Gözyaşları çiçek açar, tebessümler ağlar… En canlı renkler bile hüzünleri imzalar kimi zaman!..
          	
          	Acıların da kendine has bir tadı var… Gönlümü yaksa da, acıları seviyorum!.. Hüzünlerin güzelliği yağmur kadar berrak, yağmur kadar sakin; yüreğimi ıslatan bu güzelliği seviyorum!.. Yaşam, zıtlıkların birbirini tamamladığı bir tablo! İyi ve hoş olan şeylerin kıymetini anlamayı bize armağan eden, kötü olan her şeye teşekkürü bir borç biliyorum!.. Geceyi yaratan ve bize güneşi özlettiren, dertlerle bize sabrı öğreten ve sonra da ruhumuza billur billur huzuru akıtan Allah’a hamdolsun…

el_nuur

Bazen, uyuşuk uyuşuk esen bir rüzgar gibidir düşünceler… Rahatsız etmeden içimizde dolaşır, dolaşır.. sakince…
          
          Bazen de hırçın fırtınalar yanında hiç kalır, en kuytu köşene gizlenirsin! İçindeki, dokunduğunu hırpalayan uğultuları, endişeyle izlersin!.. Kaçma imkanın da yoktur… Fırtına senin, sana ait; nereye gitsen peşinden eser gelir… Emanet bırakamazsın kimseye.. koyamazsın kenara bir yere…
          
          Bazen çok latiftir her şey, yumuşaktır alabildiğine… Gözlerini açtığında, gün sakin; içine çektiğinde, hava yumuşaktır… Gözleri ışıldayan bir çocuğun elleri de yumuşaktır.. tutulduğunda dilek gibi gelecek vaat eder…
          
          Bazen zaman da uysaldır; okuduğun kitap da akıcıdır… Çiçek koparırsın, kokusu içini yumuşatır… Rengi, karanlıklarına latif bir ışıktır…
          
          Bazen insanın sakinliği hırçındır… Çığlıkları duyulmaz, gözlere hitap eder batmadan… Kimi zaman oturur yerine terslikler, zıtlıklar… Bazen de sivri kalır anlamlı bulunan değerler…
          
          İçini görsen, dışının tam zıddı güzeller vardır… Dışından bakınca önemsenilmeyen, fakat içinde nur hazineleri saklayan insanlar da vardır, nadir de olsalar…
          
          Yaşam içerisinde, zıtlıklar bazen karşı karşıya oturur, bazen yan yana… Bakma öyle kavgalı gibi durduklarına; tam aksine! Aslında el ele hüzünlerle huzurlar… Aynı anda hem güler hem ağlar insanlar!.. Gözyaşları çiçek açar, tebessümler ağlar… En canlı renkler bile hüzünleri imzalar kimi zaman!..
          
          Acıların da kendine has bir tadı var… Gönlümü yaksa da, acıları seviyorum!.. Hüzünlerin güzelliği yağmur kadar berrak, yağmur kadar sakin; yüreğimi ıslatan bu güzelliği seviyorum!.. Yaşam, zıtlıkların birbirini tamamladığı bir tablo! İyi ve hoş olan şeylerin kıymetini anlamayı bize armağan eden, kötü olan her şeye teşekkürü bir borç biliyorum!.. Geceyi yaratan ve bize güneşi özlettiren, dertlerle bize sabrı öğreten ve sonra da ruhumuza billur billur huzuru akıtan Allah’a hamdolsun…

el_nuur

Kime gideyim. Kanatsızlıkların akşamında, diyar diyar uçmanın sevdası düştü gönlüme. Yanık bir bağırdan Sen çıktın yine sözlerime.
          Her sabahın deli akşamında zincirler kırarken kör bakışlar, bir divane sarhoşluğundaki aldanışlar.
          Kar bakışların beyazında kör bakışları yudumlarken gözlerim. Dilim duâda, gözüm semada ellerim Sana yakarışta.
          Gizlerin kuytularında bir gözyaşı daha düştü, düşlerin ağlayan baharına…

el_nuur

Allah’ım, güzel Allah’ım. Sana gelmek ve koşmak isteyen bütün ruhların önündeki kapıları aç, ardına kadar aç … Her an yeniden yarattığın kâinata, her an yeniden bakabilen bir göz, onu, her an yeniden anlayabilen bir akıl ve her an yeniden hissedebilen bir kalp lûtfeyle.

el_nuur

İnsan, gelen ve gidendir nihayetinde. İlk gelişten son gidişe kadar hep bir yerlere gidip gelmelidir. Çakılıp kalmak olmaz olduğu yere.. Nasıl geldi ise öylece kalabilmek için, gitmelidir gerektiğinde. “Nereden gelip nereye gittiğini” arayıp bulmalı ve ilk geldiği anın hüznünü muhafaza etmeli yüreğinde… Her gittiği yerde, ilk geldiği anki sevinçle karşılanmak için gitmesi gerektiğinde gitmelidir.. Tüm gidişleri, son gidişin güzel oluşuna hazırlamalıdır o’nu. Son gidişinden sonra bir daha asla gelemeyeceğinin bilinci içinde Güzele gitmeli ve güzelce gitmelidir.
          
          İlk geldiği gün gelişine sevinenleri aldatmamak için, son gidişinde ağlatmasını bilmelidir. İlk gelişinde niçin ağladığını bilerek yaşayanlar, giderken gülmesini bilenlerdir…

el_nuur

Güçsüz ve zayıf hissettiğimiz zaman meylettiğimiz gitmelerimiz vardır. Kızdığımız, başaramadığımız zamanki gitmelerimiz. Aslı, gitmekten öte olan kaçış eylemlerimiz. Gittiğimiz yerde karşımıza çıkacak en büyük hasımsa yine kendimiziz… Küsmelerimiz ve incinmelerimizin ardından vuku bulan ve gittiğimiz yerde de asla kalıcı olamayacağımızın tüm işaretlerini, ceketimizi alırken sarfettiğimiz sözlerle deşifre ettiğimiz gitmelerimiz… Güdemediğimiz devenin huysuzluklarının ardına sığınarak, güdemeyeceğimiz yeni bir deveyi menzil edindiğimiz zaman “başımızı da alıp” gideriz. Başımızı almadan gidebilsek eğer belki sorunu çözebiliriz. Ama “başımızı da alıp gidince” kaçan da biz kaçılan da biziz. “Nereden gelip, nereye gittiğimiz” sorusunun cevabını bulamadığımız için başıboştur bu tür gidişlerimiz. Gizlemek için hatalarımızı, yeniden başlamak ve en başa sarmak için hayatı tekrar ederiz.