İçimde onlarca ses yankılanıyordu. Bazıları infazını isterken bazıları kendileri, hatta etrafındakileri pahasına seni savunuyordu. Ama öyle bir grup vardı ki en çok onları dinledim. Üstelik en çok onlar sustular. Anlatacak bir şeyleri yoktu, boyunlarındaki ipler çaresizliğin elindeydi. Döktükleri gözyaşlarının ıslattığı topraklarda kazdılar mezarlarını. Ve şunu dilediler yalnızca, en azından ahirette buluşmayı. Yaşadıkları bir kelebek ömrüydü zaten öyle olması gerekiyordu. Neredeyse tamamı, çocuklar hariç, doğduklarında bunun farkındaydı. Geç gelmişlerdi ve bunun bedeli ağır olacaktı. Yanlış anlama bundan şikayetçi değillerdi. Var oldukları her zaman zerreciğinin şükrünü sundular mezarlarına yatmadan önce. İşte en güzelleri böylece yitip gitti ve mezarlarını kapatmaya bir kişi bile gelmedi. Öyle ki tenlerinde milyonlarca kızıl kelebek, dünya yıkılana kadar orada kalacaklardı.