sigarayı nasırlı, tombul parmaklarıyla sardı o güzel kız. sardığı kağıdın içinde ki o tütüne hayatını bağlamıştı. kağıdı incecik, sıkıca sarmıştı, kağıdı pütürlü ve kırmızı diliyle sabitledi tütün kağıdını. ateşi yaktı ve özgürlüğe kavuştuğunu düşündü ama bilip de bilmek istemediği bir şey vardı o güzel, kıvırcık, kumral kızın.. her özgürlüğe kavuştuğunu düşünüp içine çektiği duman o'nu adım adım ölüme götürüyordu.
kimsecikler yoktu yanında. dün harabe bir gece yaşamıştı ve o geceden kalan ufak not parçaları vardı.
güneş ışığı çarparken hafif makyajlı yüzüne hızlı hızlı içiyordu sigarasını.
durdu ve düşündü "nerede yanlış yapıyordu?",
"saf olması iyi miydi yoksa kötü müydü?" bu tarz sorular kafasında gezinip beynini işgal ediyordu ve o sırada kapısı çaldı. sigarasını bitirmişti, ağzına dolu küllüğe bastırdı sigarayı ve kapıya adım adım gitti ama bilmiyordu ölüme adım adım gittiğini.
-
kapıyı açtı ve silah sesi tüm apartmanı inletti.
komşular yukarı çıkarken kimsecikler yoktu çünkü; o kapıda ki kişi o güzel, kıvırcık ve kumral kızın ta kendisiydi.
ilk en sevdiği şeyi yaptı sigarasını yaktı, içti ama ortamda sevmediği bir şey vardı "yalnızlık." o yalnızlık kızı öldürmüştü. kızı kendisi öldürmedi aslında kızı; yalnızlık, acı, üzüntü, darbeler, iç savaşı, el uzatılmamış bedeni öldürdü onu.