“Bu tabloya bakınca insan doğayı, kocaman, acımasız, din iman nedir bilmeyen bir hayvan ya da daha doğrusu ne kadar garip olsa da yeni icat edilmiş muazzam bir makine şeklinde düşünüyor. Öyle bir makine ki, değer biçilmez varlığı bütün doğaya, doğanın yasalarına, belki de yalnızca o varlığın vücut bulması için yaratılmış bütün evrene bedel olan o ululuğu anlamsızca, boş yere ve duygusuzca yakalamış, parçalamış, yutuvermiştir. Bu tabloda sanki her şeyi yenen, ister istemez sizi de etkisi altına alan karanlık, çirkin ve anlamsız, ölümsüz güç canlandırılmaktadır. Ölüyü çevreleyen ve tabloda hiçbiri görülmeyen insanlar bütün umutlarını, belki de inançlarını yitirdikleri o gecede onulmaz bir acı ve kuşkuya kapılarak korku içinde dağılmış olmalıydılar. Oysa her biri, içinde bundan sonra hiç kurtulamayacağı bir düşünceyi de yanında götürüyordu. İsa'nın kendisi de, idam öncesinde hayalini görebilse çarmıha kendiliğinden çıkar, böyle ölüme katlanır mıydı? Bu soru, tabloya bakar bakmaz karşımıza dikiliveriyordu.”
Dostoyevski, Budala.