Hayat herkesten oluşur. Düşündüğün gibi gitmez, umduğun gibi son bulmaz. Bir olay örgüsünün parçasıdır insanlar. O devasa, yıkılmaz ve her zaman olacak olan olay örgüsü. Insanın yazdığından akıyor giriş, gelişme ve sonuç. Benim sonucum yazarın ellerinde elhamdülillah.
Elhamdülillah da, insanım ya, geliyor arada, olay örgüsüne kurban gideceğim gibi geliyor. Yazar üzülerek, içi yanarak hikâyeye kaptırırsa kendini... Girişim kadar acı olur sonucum.
Içimde bir huzursuzluk var çıkmıyor günlerdir. Bir hüzün, bir boğukluk... Susunca basıveriyor içime. Mürekkebini suya bırakmış ahtapot gibi dağılıyor elle tutulur karanlık. Yaşamak peri masalı gibi geliyor. Karakterlerin yapraklarını silip atasım, yeniden yazması için yazara yalvarasım yükseliyor göğsümden.
Sadık Hidayet'in de dediği gibi: "Düşündüm, herkesin gökyüzünde bir yıldızı varsa, benim yıldızım uzak, karanlık, anlamsız olmalı. Belki de hiç yıldızım olmadı."
Doğu'nun Franz Kafka'sı olamam belki, değer bulmaz yazdıklarım. Çığlıklarım daha doğrusu. Ah, günlük... Yalnızlık ne demek çok iyi anlıyorum. Daha kötüsünü hayal edebilmeme rağmen ağlıyorum hem de. Ne acınası, ne sevilesiyiz anlatamam.
Noktalama işaretlerini de sevmem.