eskimisanilar

⁰⁴'

eskimisanilar

Ve işte yine o tanıdık bitiriş: her şeye rağmen “neyse” diyorum, sayfayı öyle kapatıyorum. Belki bir gün, bir anda, aynı eski evin penceresinden baktığım gibi, sen de çıkıp gelirsin hayatın önümde yeniden açılır. Belki rüyalar geri döner, belki şehir tekrar bizim olur. Şimdilikse sadece yazıyorum; çünkü yazmak, sensizliğin ortasında nefes almamı sağlıyor. Neyse'lerle bitiriyorum yine bu sayfayı.
Reply

eskimisanilar

Peki ya sen, canımın en içi? Seninle birlikte geçirdiğim en basit dakikadan beri ne kadar zaman geçti? Seni öpmeyeli, sana sarılmayalı, seninle konuşmayalı, gözlerinin içine bakmayalı ne kadar oldu? Her soruda içim daha bir burkuluyor; çünkü cevabı bilmek, bilmemekten daha ağır geliyor bazen. Bu kelimeler, bu cümleler, bu satırlar—hepsi sana olan özlemimin birer kıyısı. Gözlerinin yeşilini düşünüyorum; o yeşilin içinde kaybolduğum anları sayıyorum. Her halini özledim; sessizliğini, sinirlenişini, en küçük alışkanlıklarını bile. Rüyalarıma gelmiyorsun artık; sanki gerçekten koptun benden, bir ip gitti aramızdan ve ben o ipin kopuşunu hâlâ tam olarak anlayamadım. Rüyalar bazen bütün kapıları açarken, şimdi o kapılar bile kapanmış gibi. Hayatın içinde seni arıyorum; bir park köşesinde, bir melodide, bir çayın buğusunda— ama bulamıyorum.
Reply

eskimisanilar

Kahvaltılar, bizim için olmazsa olmazdı — kim bilir kaç kere aynı masada oturup gülüştük, kimi zaman kavgalar ettik, sonra gene kardeşçe barıştık. Kuzenlerle salatalık yemek rafine zevklerimizden biriydi. Babaannem mutfağın kapısında bize bakar, “ben size yemek yetiştiremiyorum” diye söylenirdi; biz de şımarır, daha çok ısrar ederdik. O da haklıydı aslında: üç erkek, bir kızla baş etmek kolay değildi. Sesimiz evin içinde yankılanır, küçük ayak seslerimiz koridorlarda ritim tutardı. İşte böyle basit, ama tarifsizce sıcak anılar birikmişti o evde—bugün baktığımda hepsi birer hazine gibi geliyor. En son böyle güzel bir anı yaşamayalı ne kadar oldu, diye sormadan edemiyorum. Zaman nasıl böyle usul usul çekip gitmiş..
Reply

eskimisanilar

⁰⁴'

eskimisanilar

Ve işte yine o tanıdık bitiriş: her şeye rağmen “neyse” diyorum, sayfayı öyle kapatıyorum. Belki bir gün, bir anda, aynı eski evin penceresinden baktığım gibi, sen de çıkıp gelirsin hayatın önümde yeniden açılır. Belki rüyalar geri döner, belki şehir tekrar bizim olur. Şimdilikse sadece yazıyorum; çünkü yazmak, sensizliğin ortasında nefes almamı sağlıyor. Neyse'lerle bitiriyorum yine bu sayfayı.
Reply

eskimisanilar

Peki ya sen, canımın en içi? Seninle birlikte geçirdiğim en basit dakikadan beri ne kadar zaman geçti? Seni öpmeyeli, sana sarılmayalı, seninle konuşmayalı, gözlerinin içine bakmayalı ne kadar oldu? Her soruda içim daha bir burkuluyor; çünkü cevabı bilmek, bilmemekten daha ağır geliyor bazen. Bu kelimeler, bu cümleler, bu satırlar—hepsi sana olan özlemimin birer kıyısı. Gözlerinin yeşilini düşünüyorum; o yeşilin içinde kaybolduğum anları sayıyorum. Her halini özledim; sessizliğini, sinirlenişini, en küçük alışkanlıklarını bile. Rüyalarıma gelmiyorsun artık; sanki gerçekten koptun benden, bir ip gitti aramızdan ve ben o ipin kopuşunu hâlâ tam olarak anlayamadım. Rüyalar bazen bütün kapıları açarken, şimdi o kapılar bile kapanmış gibi. Hayatın içinde seni arıyorum; bir park köşesinde, bir melodide, bir çayın buğusunda— ama bulamıyorum.
Reply

eskimisanilar

Kahvaltılar, bizim için olmazsa olmazdı — kim bilir kaç kere aynı masada oturup gülüştük, kimi zaman kavgalar ettik, sonra gene kardeşçe barıştık. Kuzenlerle salatalık yemek rafine zevklerimizden biriydi. Babaannem mutfağın kapısında bize bakar, “ben size yemek yetiştiremiyorum” diye söylenirdi; biz de şımarır, daha çok ısrar ederdik. O da haklıydı aslında: üç erkek, bir kızla baş etmek kolay değildi. Sesimiz evin içinde yankılanır, küçük ayak seslerimiz koridorlarda ritim tutardı. İşte böyle basit, ama tarifsizce sıcak anılar birikmişti o evde—bugün baktığımda hepsi birer hazine gibi geliyor. En son böyle güzel bir anı yaşamayalı ne kadar oldu, diye sormadan edemiyorum. Zaman nasıl böyle usul usul çekip gitmiş..
Reply

eskimisanilar

⁰³'

eskimisanilar

Şimdi ellerim buz gibi. Soğuktan yazmakta bile zorlanıyorum. Parmaklarım titriyor, kelimeler yarım kalıyor. Ve yine, “neyse” deyip susuyorum. Çünkü bazı duygular ne kadar yazılırsa yazılsın tamamlanmıyor. İçinde hep eksik kalıyor.
Reply

eskimisanilar

Alıştım diyorum bazen. Ama bu da yalan. Alışmak mümkün değil aslında. Sadece kabulleniyormuş gibi yapıyorum. Belki de kendime yalan söylemek, acıyı biraz olsun hafifletiyor. Ama içten içe biliyorum, alışamadım.
Reply

eskimisanilar

Geçenlerde kar yağıyordu. Soğuk bir akşamda, tren istasyonunda tek başıma oturuyordum. İnsanlar gelip geçiyordu, rayların sesi duyuluyordu, gökyüzünden yavaş yavaş beyaz taneler düşüyordu. O an, tuhaf bir şekilde, özgür hissettim. İçime tarifsiz bir enerji doldu. Sanki hayat yeniden başlamış gibi… Halbuki yarım saat önce gözlerim dolmuştu, boğazımda düğümler vardı. Bir yanım ağlamakla meşguldü, diğer yanım kar tanelerinde huzur buluyordu. İşte böyle dengesiz birine dönüştüm. Kendi içimde aynı anda hem yangın, hem de dinginlik yaşıyorum.
Reply

eskimisanilar

⁰²'

eskimisanilar

Her neyse… Bunları düşünmek bile acıtıyor. Çünkü cevabını biliyorum aslında. Yine de içim kabullenemiyor. O yüzden bir kere daha soruyorum: geçer mi bu? Söylesene canımın en içi, gerçekten geçer mi? Çünkü ben inanmak istiyorum. Ama kalbim hâlâ çok acıyor. Ve biliyorum, bu acı öyle kolay kolay dağılmayacak.
Reply

eskimisanilar

Bu gece ise farklı. Bu gece bir duygu patlaması yaşıyorum. Gözyaşlarım sonunda yüzümü ıslatıyor. Soğuk hava yüzüme vuruyor, yanaklarımda hem gözyaşı hem rüzgârın izi kalıyor. Ve ben üşüyorum. Sadece havadan değil, yokluğundan da üşüyorum. Bir yanım diyor ki, hasta olsam gelir misin canımın en içi? Yatağıma düşsem, ateşim çıksa, sesim titrerse… O kapıdan girer misin? Yoksa yine yalnız mı kalırım?
Reply

eskimisanilar

Ağlayamadığım zamanlar var ya, işte onlar felaketim oluyor. İçimde öyle büyük bir yük birikiyor ki, yalvarıyorum kendime: “Ne olur ağla, ne olur gözyaşlarını bırak aksın.” Ama olmuyor. Boğazım düğümleniyor, gözlerim yanıyor ama damlalar düşmüyor. Ve ben en çok da o anlarda tükeniyorum. Çünkü ağlamak belki de tek çare, ama ben o çareye bile ulaşamıyorum.
Reply

eskimisanilar

⁰¹'

eskimisanilar

Evet, ağlayacağım canımın en içi. Çünkü bizim hikâyemiz gerçekten üzerine saatlerce ağlanacak kadar derin, üzerine ömür boyu susulacak kadar ağır. Biz, imkânsızlıkta kalmış iki yarım olduk. Ve bu gerçeği kabullenmek, hayatımda öğrendiğim en acı şeylerden biri oldu.
Reply

eskimisanilar

Daha fazla konuşursam biliyorum ağlamaya başlayacağım. Ve ağlarsam bu gece uyuyamayacağım. Uyuyamazsam, düşüncelerim üstüme çullanacak, içimdeki tüm yaralar tekrar tekrar kanayacak. O yüzden susuyorum. Ama bu suskunluğun ardında öyle büyük bir fırtına var ki… Her an taşabilir. Çünkü bu, öylesine yaşanıp unutulacak bir şey değil. Bu, saatlerce, günlerce, hatta yıllarca ağlanacak bir konu.
Reply

eskimisanilar

Bugün kalbim yine çok acıyor canımın en içi. Çünkü kabulleniyorum: biz artık imkânsız kaldık. Ne kadar dirensem de, ne kadar inanmak istesem de, gerçek değişmiyor. 684. günümüzde artık kesinleşti bu imkânsızlık. Günler saydık, umut ettik, hayaller kurduk. Ama hepsi birer birer elimizden kayıp gitti. Ve bu kesinlik, bu netlik, ruhumu bıçak gibi kesiyor. Çünkü umut kalmayınca, geriye sadece koca bir boşluk kalıyor. Ve işte o boşluk, insanın en çok canını acıtan şey oluyor.
Reply

eskimisanilar

⁰⁰'

eskimisanilar

Ağzımı açarsam gerçekleri yüzünüze vururum, ama siz bunu büyük bir saygısızlık sayarsınız. Sizden geriye hep sustuğum cümleler kaldı. İçimde sıkışıp kalan, boğazımda düğümlenen kelimeler. Belki de bazı şeyleri çoktan kaybettim ben. Çocukluğumu, güvenimi, içimdeki huzuru… Hepsi benden çok önce alındı. Bense şimdi sadece sustuklarımla yaşıyorum.
Reply

eskimisanilar

Ve ben hep sustum. Çünkü bana hep “sen haksızsın” dediniz. Öyle hissettirdiniz. O yüzden sesimi içime gömdüm. “Sus S.” dedim kendime. Çünkü konuşursam hiçbir şeye izin vermeyeceksiniz. “Sus S.” dedim. Çünkü onlar yanında olduklarını sanıyor, seni desteklediklerini düşünüyorlar ama sen çok iyi biliyorsun ki son dört yılda yanımda olmadılar. Hep kendi acılarının, kendi doğrularının içinde kayboldular. Beni hiç görmediler. Ve ben bu ağırlıkla yaşamaya mecbur kaldım.
Reply

eskimisanilar

Ben ağzımı açarsam, bütün gerçekleri haykırsam, biliyorum yine beni suçlu yapacaksınız. Her şeyi benim üzerime yıkacak, beni yine haksız çıkaracaksınız. Siz kendinizi mükemmel ebeveynler mi sanıyorsunuz? Sakın öyle sanmayın. Değilsiniz. Çünkü gerçekten mükemmel ebeveynler olsaydınız, bir kere olsun yanıma gelir, saçımı okşar, “kızım nasılsın, gerçekten iyi misin?” diye sorardınız. Ama sormadınız. Siz hep bir robot istediniz. Hep kusursuz, hep mükemmel, hiç hata yapmayan, hiç yorulmayan bir kız istediniz. Peki hangi çocuk böyle olabilir? Kim bu yaşta bu kadar ağır bir yükü taşıyabilir?
Reply

eskimisanilar

yediyuzyetmisaltincigun

eskimisanilar

Ve sonunda şunu gördün: seni en çok sen yaraladın, seni en derinden sen dinledin. İnsanlara anlattın, ama kimse duymadı. Anlatmadın, bu defa da içine gömdün. Bir türlü kurtulamadın. Çünkü bazı duygular insanın kaderi gibi üzerine yapışıyordu, bazı anılar bir ömür boyu silinmiyordu. Sen de o anılarla, o acılarla, o yarım kalmışlıklarla yaşamaya mahkûm oldun.
Reply

eskimisanilar

Zaman zaman "unutacağım" dedin, kendine söz verdin. Bazen de "affedeceğim" dedin, belki de böyle hafiflerim diye düşündün. Ama hiçbir söz, hiçbir niyet, kalbindeki o sızıyı susturamadı. Çünkü bazı acılar geçmek bilmezdi, bazı yaralar zamana rağmen kanamaya devam ederdi. Ve sen, tam da bu geçmeyen acının içinde yaşadın. Kaç kere yeniden başladın, kaç kere yeniden yıkıldın, sayamadın. Her defasında umutlandın, her defasında yeniden kırıldın. Belki de seni en çok yoran şey, acının kendisinden çok, umut etmeye devam etmen oldu.
Reply

eskimisanilar

Her yeni gün, bir öncekinin aynısı oldu. Sabahlar doğdu ama senin içindeki karanlık hiç dağılmadı. Bir umut dedin, belki bugün farklı olur; ama olmadı, hiç değişmedi. İçindeki boşluğu doldurmak için yeni yollar aradın: uzaklara baktın, uzaklara gittin, yeni yüzlere karıştın, yeni sözler dinledin. Ama nereye gitsen yanında götürdüğün bir kalbin vardı, ağırdı, yorgundu, susmuyordu. Bazen herkese güçlü görünmek istedin, gözyaşlarını içine sakladın, gülüşlerini bir maske gibi taktın. Ama yalnız kalınca, o maskeler düştü, geriye yalnızca titreyen ellerin, sessiz çığlıkların, ağırlaşmış omuzların kaldı.
Reply