espaciopya

espaciopya

Bir yaz gecesi sahilde otururken sesinden melodiler akmalıydı denize. Ay'ın yansımasıyla karışmalıydı bedenlerimiz.Usulca öpmeliydik birbirimizi. Gökyüzüne baktığımda kayan yıldızı gösterip dilek tutturmalıydım sana. Sessizliğin, karanlığın arasında parlayan ışıklarla hayale dalmalıydık. Söylediğin şarkıya kapılıp her şeyi unutmalıydım o an. Tam daldığım an da sarılmalıydın bana. Bu güne kadar yaşadığımız tüm acılar o sarılmayla gökyüzüne uçmalıydı. Sonra kalkıp dans etmeliydik, yanlışlıkla düşüp gülüşlerimiz zamanı durdurmalıydı

espaciopya

En sevdiği renk koyu yeşildi.Siyah demişti aslında ama bence koyu yeşili daha çok seviyordu. En sevdiği yemek kırmızı mercimek çorbasıydı güzelde yapardı. Turşu ve jalepano sevmiyordu. En çok savunduğu şey kadın hakları ve adaletti. Bana ilk yazışı 8 eylül. Haksızlığa tahammül edemezdi. Çok sağlam duvarları vardı. Yıkmaya çalışmadım hiç, kendiliğinden içeri almasını istedim. İçeri girdim de aslında. Büyümek zorunda kalmış bir çocukla tanıştım. Bir o kadar savunmasız ama aynı zaman da o kadar güçlüydü ki.. Kalbi kırıldığında ya da sinirlendiğinde müziğe sarılırdı. Ordan anlardım üzüldüğünü. Sevdiği insanların yanında olmasını isterdi. Olmadığı zaman küçük bir çocuk gibi küskün beklerdi. Aşka dair iyi anıları pek yoktu. O yüzden duyguları ağır basarsa uzaklaşmaya başlardı. Sevmemiş, üzülmemiş, kızmamış hatta canı hiç yanmamış gibi yapardı ama içinde en çok o yaşardı. Mutlu olunca öyle güzel gülerdi ki en çok gülüşünü özlerdim. Ama fazlaca da inatçıydı. Savaşması gereken bir şey olduğunda asla pes etmez üstüne giderdi. O kadar çok yara almıştı ki yaralarını kendi sardığı için kimseye ihtiyaç duymaz hala gelmişti. İçinde o kadar yalnızdı ki kimsenin bunu göremediğini düşünürdü. O kadar toydu ki bazı şeyleri görse de ne yapacağını bilemezdi bazen. Kalbine son dokunuşum 21 nisandı. Şimdilerde mutlu gibi görünüyor. Aklım onda kalmıyor çünkü bensiz de çok mutlu. Bir detayı atladım sesi çok güzeldi. Hatta öyle güzeldi ki o konuşurken uyumak isterdim. Ama onun uyumasını izlemekte en mutlu olduğum anlardandı. Onun beni sevdiğini hissettiğim iki an vardı. İlki şarkı da o sözü seviyorum diye aynı şarkıyı bir kaç kere söylemesiydi. İkincisi ise ona yemek ye yazmıştım. Onun haberi yoktu ama onu dinliyordum ve yemek yiyip çok acıkmışım demişti.Sanırım bu iki an bir çok şeye değerdi. Güzel bir masal yazarken bu gerçekçi olmamış diyip masalın sonunda yazar bizi ayırmıştı o gün.

neqenthee

şimdi bir kış sancısının tam ortasında, ağrımın bile ağrıdığı ve kimsenin beni incitecek hiçbir şey yapmadığı sıradan bir gecede, buğulu pencereme bakıp kalbimin bu mevsimi, bu sokağı, bu göğü, bu solurken ağzımı üşüten havayı, bu hissetmediğim ellerimi, bu çatılara serilen beyaz bitki örtüsünü alaşağı edecek soğukluğunu düşünüyorum. kalbimi buharlaștıracak bir sıcak iklim arayışlarımı. burnumun pembesini bile yok edemeyen aşklarımı. yanılgının ve yenilginin getirdiği öfkeyi. geride bırakmanın verdiği vicdan azabına sarılıp yaşadığımı hissedebilmenin buruk sevincini düşünüyorum. hep olduğu ve hep olacağı gibi; yanıldığım her adresi geride bırakırken yaşadığım o müthiş hürriyet ferahlığını, o deli rahatlamayı fakat bu rahatlığın altında yatan esas karakteri; kalbimin ait olduğu iklimi bulamayacağıma dair duyduğum ümitsizliği düşünüyorum. bu derin yeis halinin bir pehlivan gibi beni devirmesini seyrediyorum. ihtişamlı devrilișimin ardından, soğuktan uyuşan ayak parmaklarımı örtmek için bir battaniyeyi kaldıracak mecali bulamıyorum ellerimde. bağdaş kurup ayaklarımı dizlerimin arkasında ısıtmaya koyuluyorum.