Ufak bir süzülüş , bir yaprağın minik minik rüzgarda dansı ..
Göz alabildiğine uzanan ağaçların onlarca yaprağı arasından hastalıklı bir dala konuvermek belki de biraz şans işidir. Hastalık adım adım ilerler , damarlarınıza yapışır. Ama onu durdurmak demek , yaşamını aldığın dalı koparmak demekti. Her yaprak korkardı buna. Tıpkı sonbaharın hüznünde tüm kardeşleriyle beraber hayata gözlerini yumanlar gibi , tıpkı hayatının baharında koparılanlar ve yalnız gözlerini yumanlar gibi.
Bazen hayat öyle acımasız olur ki , bağlı olduğunuz dalı koparıp rüzgarda süzüleceğinizin özgürlüğü aklınızı başından alır ve kendi dalınızdan kopup yitmeyi göze alırsınız. Korku bedeninize adım adım işler , tabi ki bir yaprak değilseniz.
İnsanlarda korku iki ağaç olarak timsal edilmiş akciğerleri karartır. Hastalık belki de sahip olduğunuz en büyük hazineyi , beyninizi ele geçirir. Ne midir hastalık? Hastalık insanın kendisinin içindedir , bir yaprak gibi dalından alınmaz ama insanlarda değil de çocuklarda vardır bu dal. Aile , eğer zehrini , hastalığını yaprağına bırakırsa ; tıpkı çocuklar gibi bazıları şanssız doğar. Bazıları hastalıklı olur. Yetişkin olana kadar böyle bir şeraitle karşılaşmadıysanız , muhtemelen hastalığınız içinizde zincire vurulmuştur. Onu çıkarmak , kendinizi ölümün soğuk ellerine bırakmak sizin elinizdeyken onu zaptetmek de sizin elinizdedir. Bu hastalığın adı , aslında bir savaştır. Kılıçla okla yapılan bir savaş değil , doğru ile yanlışın . iyi ile kötünün . bilinen ile bilinmeyenin savaşıdır beyinlerde. Ve bazı şanssız ve hastalıklı insanlar , bu savaşta kendine bir koruyucu ve yardımcı arar. Çünkü tek başına kendi düşünceleriyle savaşamayacak kadar güçsüzdür. Ama olur da bir hastalıklı , dayanağına tam alışmışken yalnızlığıyla savaşırsa .. bu savaş içinde bir şeyleri öldürür. Zaman geçer , ve daha çok kurban verilir. En sonunda eller boğaza sarılır , nefessiz kalana kadar sıkılır. Ölüm tanrısına ufak bir melodi fısıldanmaya başlar , ve ölümün provası yapılır.