farewell_tv

"görsem seni ansızın karşımda 
          	parlar mıydı gözlerim
          	hediye ettiğin yıldızlar
          	duruyor mudur orada
          	yoksa kaymışlar mıdır tek tek gidişinin sancısıyla 
          	eğerki parlıyorlarsa hâlâ 
          	elimi asla bırakmayan hayalinin neticisidir zannımca
          	ya hayalin ilaç olmuştur bana
          	ya gidişin kapanmayacak yara
          	
          	en beklemedik anda
          	belki gece yarısında 
          	belki güneşin doğuşunda
          	çıkıp gelsen aniden 
          	ne derdi gözlerim sana 
          	değişir miydi kanat çırpışı kuşların
          	kanar mıydı kabuk tutan yara tekrar 
          	gülümser miydi kundaktaki bebek 
          	yeşerir miydi içimdeki umutlar
          	yoksa göç mü ederdi kırlangıç sürüsü
          	hiç bilmiyorum"

farewell_tv

"görsem seni ansızın karşımda 
          parlar mıydı gözlerim
          hediye ettiğin yıldızlar
          duruyor mudur orada
          yoksa kaymışlar mıdır tek tek gidişinin sancısıyla 
          eğerki parlıyorlarsa hâlâ 
          elimi asla bırakmayan hayalinin neticisidir zannımca
          ya hayalin ilaç olmuştur bana
          ya gidişin kapanmayacak yara
          
          en beklemedik anda
          belki gece yarısında 
          belki güneşin doğuşunda
          çıkıp gelsen aniden 
          ne derdi gözlerim sana 
          değişir miydi kanat çırpışı kuşların
          kanar mıydı kabuk tutan yara tekrar 
          gülümser miydi kundaktaki bebek 
          yeşerir miydi içimdeki umutlar
          yoksa göç mü ederdi kırlangıç sürüsü
          hiç bilmiyorum"

farewell_tv

olmayan şeyler var, belki de hiç olmayacaklarını düşündüğümüz şeyler. şehrin kalabalığına gömdüğümüz hayallerimiz, ruhları ölü bedenlerde gizlediğimiz cümlelerimiz var. gün yüzüne çıksa orman yangınları çıkartacak fikirlerimiz var. bizden çok şey var, bize ait çok şey var.  peki nerede? şehrin kalabalığına gömdük ama nereye? ya ölü ruhlar bedenleri de buna sürüklediyse ve cümlelerimiz yok olduysa? 
          biz ne yaptık? biz kendimizi bile bile dipsiz bir kuyuya attık. şimdi duyuramıyoruz sesimizi o kuyudan, kimse de oralı olmuyor gerçi. 
          sevdiklerimiz nerede peki? kalbimiz güvende mi? ya da biz birinin kalbini güvende hissettirebilecek kişi miyiz? 
          biliyorum daha yazacak, sorgulayacak çok şey var ancak nasıl buraya nasıl aktarılır bilmiyorum. kafamın içi her gelenin bir fırça boya değdirdiği sokak tablosu gibi. bir sürü renk, farklı hikayeler, değişik karakterler. içinde bulunduğum bu filmde başrol müyüm o bile belli değil. kendimi neye sürüklüyorum bilmiyorum. 
          yüzümden düşmeyen tebessüm sayesinde yaşıyorum ancak artık tebessümüm de yerini bulamıyor, soru işaretlerim bitmiyor, azalması gerekirken artıyor. 
          belki de hâlâ kendimle anlaşamadığımdandır bu kördüğüm, neyse ne. 
          bu gece sizlere bir şarkı bırakıyorum, axel flóvent - forest fires

farewell_tv

beynimin her odasında ayrı ayak sesleri, ayrı tıkırtılar ve ayrı gölgeler var. bıçak sızısı beynimin tam ortasında ve sen her yerdesin. güneş buluşamadı şu günlerde gökyüzüyle ve senle de ben. 
          bir piyano sesi yankılanır zihnimde, her yeri sarmış tarçın kokusu. bir kaç satır canlanır yankılanan piyano sesinin eşliğinde. bir kaç kıssa geçer aklımdan, film geçer, mevsimler geçer. kapatamaz hiçbiri yokluğunu. sarıya boyanır yeryüzü, beyaza boyanır, ölür; ölüsünü döker. 
          pembeye boyanır yeryüzü, yeşile boyanır, dirilir; polen döker. kar olursun, çiçek olursun, yer olursun, gök olursun.
          ben olursun bir gün işte o gün ateş olursun. 
          beynimin odalarında ayak sesleri ve tıkırtılar seni sayıklar bana, gölgeler sen olursun, bıçak sen.
          çalınan her nota sen, hayatımı fısıldayan her satır sen.