nefesimi kes. ölmek için, yok olmak için bir sebep dedim, vazgeçtim. hangi kafayla ne anladım bilmiyorum. kendimde değilim. kendimi hissedemiyorum... nefesim boğazıma tıkanıyor. gözlerim odağını kaçırmış göz bebeklerim ferini almıştı. iyi değilim. uyuşmuş zihnimle kaosu derinden patlattım, çok can yaktım. çok kırdım. pişmanlık hissetmek istedim ve aldım. hak etmedim, hak etmiyorum. iyiliğimi isteyen fanileri doğradım ucu paslı baltamla. ilkin iyi olsun isterim dediler. bastım gaza ezdim geçtim hepsini.
dilim tutuluyor, gözlerim doluyor ve içime doğan nefes boğazımı yarıp ciğerlerimi patlatıyor. bugün ben değildim. bugün ben asla kendim olmadım. bugün ben, bugün ben yıkılmış binaların altında kalmış bir canavardım. dışarıda nefes alan her canlıyı katletmek için çabaladım. şu vakitte gözyaşlarım bile anlamsızlaşıyor. izbe sokakta, yağan yağmurun altında barakama ilerliyorum sessiz ve gözyaşlarıyla. yağmurun sakladığı gözyaşlarım içime daha da ezikleyici hissiyat sunarken kendimi iskambil kağıtlarından fırlamış önemsiz detay gibi hissediyordum. camlarını tahtayla kapattığım barakaya baktım uzunca, aralık kapısına, köşesinde kırılmış saksıdan dağılan topraklarına ve eski bir ayakkabıya. hızla içeri giriyorum, sıcak sobanın üzerinde duran demlik çay. şekersiz ve koyu. arkadan açıyorum ferdi baba, gözlerim kitaplığımda dolanırken parmaklarıma sıçramış çayın etimi kavuruşunu, az ileride uzun boy aynasından gördüğüm çelimsiz ve benzi solmuş bedenime. en sonda gözlerime, her şeyi bas bas bağıran o irislere... özür dilerim.