fartwiIight

eski fotoğraflarda seni görünce burkuldum. 

fartwiIight

gözlerime takılı kalan nabzımın atışı yavaş, aralıksız ve belirgindi. bir an durduğunu düşündüm fakat hayır, gözlerimin oyunculuğuna şapka çıkarmalıydım sadece. gür bir ses yankılandı bahçede, gözlerim pencereyi bulurken cama hunharca çarpan yağmur tanelerini gördüm. gök gürültülü, gök kızgın, gök ağlıyor dedi ayrı ayrı konuşan sesler. bir bebek mırıltısı gibi geldi o an, konuşma eylemi işlenemez oldu. dudaklar mühürlü, soluklar kesikti.  gök yarıldı ve bir çocuk bahşetti yeryüzüne, yeryüzünün asiliği çocuğu istemeyince kustu öfkesini tüm şehre. bebek neredeydi? o uzaklardan, çok uzaklardan yankılanan hatta göklere doğru yükselen bebek sesi ne yönden geliyordu? yer sallandı, insanlar evlerinden kaçışırken cama oturmuş sallanıyor, şiddetli münakaşalarını izliyordum. melekler kanatlarını sarmaladığı gezegenden çokça yara almıştı. yeryüzünün ve gökyüzünün sınırlarındaki kızıllık beyaz kanatlardan süzülen kanların mimarisiydi. 
          açılan yarıklara dolan sular göletler oluşturuyor, bazıları yerin dibine inip fosilleri besliyordu. yeraltı zenginliklerini yıkayan su, gökyüzünün armağanıydı. 
          aslında öfkeleri bile başkaları açısından işe yarar hikmetti. aniden durdu her şey, bütün uğultular kesildi, hava aydınlandı ve yeryüzü sakinleşti. artık bebek sesi yoktu, artık yakarış yoktu, her şey eskisi gibiydi; ben hariç.