Benim evim senin yanındır, Elisa. Bundan başka yuvam olmadı benim. Mutluluğun çok yakınındasın, evet elini uzatsan yetişebilecek kadar yakın. Bu çizgilerin daha fazla güce ve sevgiye ihtiyacı vardı. Gönlünün toprağında kendiliğinden bitmiş hiçbir çiçek açmıyor, hiçbir dal zorlamadan meyve vermiyordu. İşin gerçeği şu ki kendimi kaybetmiş durumdayım. Ya da Fransızlar gibi, "kendimin dışındaydım," demek belki daha yerinde olur. Fakat seninle geçen zamanlar ne kadar değerliydi öyle. Giydiğim sade bir kıyafet, gösterişsiz bir döşeme, basit yemekler, bunlar hepsi seninle birlikte gözlerimde öyle bir büyüyor ki; beni tümüyle sarıp egemenliği altına alan bir etkisi, bir büyüsü vardı ki duygularımı irademin elinden alıyor, kendi kudretine tutsak ediyordu. Uzun zaman özlemle beklenilen çoğu lütuf gibi çok geç kalmaktan korkuyorum. Sensiz geçen her bir saat, her bir an bile böylesine yüreğimde seni bastırırken, sensizliğe giden bir son, felaketim olacaktır. Fakat bir felaketlerden doğduk Elisa, oradan geldik.