faustustae

Zambaklar en ıssız yerde açar
          	Ve vardır her vahşi çiçekte gurur
          	Bir mumun ardında bekleyen rüzgar 
          	Işıksız ruhumu sallar da durur

faustustae

"Bu aşkın yalancısı sahiden senmişsin." diyorum. Yutkunuyorum. Nefesleri yankılanıyor kulağımda. Bu dahi ağlatıyor beni, huzurlu bir yandan da. "Lakin artık, aldatanı yalnız ben değilim. Göğsünde zambağım, boynunda yüzüğüm var. Yine de başkasının kollarındasın, kim bu aşkın aldatanı, sen söyle, aşkım" Jeongguk'a gerçekleri fısıldıyorum lakin gerçekler ondan çok benim canımı yakıyor. Tüm acımasızlığımı takınıyorum lakin asla onun acımasızlığının yanından dahi geçemiyor. "Dalgın bir ölüyüm karşında." diyorum. Jeon Jeongguk, benden ikinci kez ayrıldığında da tek kelime etmiyor bana. "Mezarımın önünde mendilini düşürsen, kalkıp verirmişim gibi. Öldüğümü unuturum. Öyle bir dalgınım, öyle bir âşığım sana." Fısıldıyorum. Canım öyle yanıyor ki, ağrıyor her bir yanım. Canımın ağırlığını taşıyamıyorum. "Güzel gidişler sana, en güzel gidişler sana. Zambaklar sana, sevgilim."

faustustae

Anılar birer zorba gibi yükleniyor üzerime. Durmadan hesap soruyorlar benden… Tekrar tekrar aynı görüntüler belleğimi kanatıyor… Ve hep o yüz… Yüzdeki o ışık ömrümü ortadan ikiye bölüyor. Ne geriye dönebiliyorum, ne ileri gidebiliyorum… Öğrendiğim her yeni bilgi eski inançlarımı koyulaştırmaktan başka bir şeye yaramıyor…