günde kaç kere çiçeğimsin bilsen. günde kaç kere öptüğümü gözlerinden. sen kalbimde. bir kavak ağacı gibi büyürken. benim. aramızdaki mesafeyi kısaltmak için kaç makas denediğimi. yolları ve günleri. günleri ve yolları. nasıl daha hızlı arkamızda bırakırız. gelecek nasıl hemen bizim olur soruları. ya biterse korkuları. lütfen bitmesin dualarıyla. günde kaç kere çocuğum bir bilsen. günde kaç kere çocuğumsun. kardeşimsin. sevgilimsin. herşeyimsin. bilsen.gözlüğüne. gömleğine. bileğindeki saate. içtiğin suya. baktığın göğe. diktiğin fideye. sevdiğin kediye. mercimekli tirite. okuduğun şiire. sarıldığımı kaç kere.. bir bilsen,bir bilsen..
düşüncelerden oluşmuş bir bataklıkta çırpındıkça battığını ayakların tabana değince anlamak. o kadar içinden çıkılmaz bir bedende yaşıyorum ki bazen. taraf dahi tutamadığım o fikirlerin verdiği savaşta yaralanıyorum fakat nefesim kesilmiyor. ölmeden acı çekiyorum. o savaş alanı ne kadar uzaklaşsam da yanına çekiyor beni. sessiz çığlıklarım eşliğinde o savaşta gazi oluyorum. şimdi bir enkazdayım. kendi ellerimle gerçekleştirdiğim bu savaş enkazında yaralanmış bedenime bakıyorum. acı çekmiş yüzümle aynadaki beni karşılaştırıyorum. yaralanmış vücuduma bakıyorum o enkazda. bedenim etraftaki ölü fikirler arasında yatarken bir kere daha kendime kızıyorum. bu benim eserim. bu enkazı ben yaptım.
şimdi teker teker milyonlarca cam kırığı battı kaburgalarıma.. kırılması imkansiz olsa bile aldığı darbe karşısında yok oldu ve sustu. kendi acizliğine karşı güldü ve tüm doğruları başına yıkıldı. güçlü oldugunu sanarken kendinden küçük, ama milyonlarcası bir araya geldiğinde kendinden onlarca kat büyük bir acıya karşı açtı gözlerini ve aldı darbesini. anlamsızlığı kavradı ve dibine kadar yaşadı acıyı..bilinmezlik ve bilinmemezlik hiç bu kadar ağır basmamıştı.