YENİ BÖLÜMDEN ALINTI
"Maçın günü belli mi?"diye sordum.
Umursamaz bir ses tonuyla "evet"dedi.
"Ne zaman?"
"Yarın"dedi. Beş harfti.Her şeyin başlangıcı veya bitişi olacak o maçtı.
Ben bu hikayede birini daha kaybetmek istemiyordum.
Belki ona aşık değildim. Belki onun gibi onu sevmeyecektim ama...
Vardı işte aması vardı.
Poyraz için binlerce "ama"cümlesi kurabilirdim.
"Kaybedersen"dedim.
"Kaybede-"cümlemi tamamlamama izin vermeden"sana söz veriyorum kaybetmeyeceğim"dedi.
Bir an uzunca bir sessizlikte oluştu. Ortamda nefes alışverişlerimiz harici ses yoktu. Yüzümü tamamen ona doğru döndüm.
Yanağına değen nefesimi hissettiğinde başını hafifçe çevirdi. Göz göze geldik. O an dünya bir anlığına durdu sanki. Ne maç vardı ne kaybetme korkusu, ne de geçmişin yükü. Sadece o vardı, ben vardım ve aramızda kalan birkaç santim.
Gözleri gözlerimde dolaştı, sonra bir an dudaklarıma kaydı bakışı. Kalbim göğsümden çıkacak gibi çarpıyordu.
Hiçbir şey söylemedim. O da söylemedi. Ama kelimelere gerek yoktu artık.
Yavaşça, usulca eğildi bana doğru. Gözlerimi kapatmadım, o da kapatmadı. Dudaklarımız birbirine değdiğinde sanki içimde bir düğüm çözüldü. Sıcak, yumuşak, beklenenden daha gerçek bir öpücüktü bu.
Öpücük, bir anda her şeyi susturdu. Kafamın içindeki sesler, kalbimdeki endişeler, geçmişten taşan korkular… Hepsi o an, onun dudaklarında sessizce durdu.
Geri çekildiğinde gözleri hala gözlerimdeydi. Gülümsemedi ama bakışında bir yumuşaklık, bir “ben buradayım” hali vardı. O anın verdiği güvenle başımı omzuna yasladım. O da kolunu usulca omzuma doladı. Hiç konuşmadık. Sessizliğin içinde ne çok şey söylendi aslında.
Kalbim onun göğsüne yaslıydı. Attığını hissedebiliyordum. Hızlı ama kararlıydı. Aynı anda hem tanıdık hem de yepyeniydi bu his.
Sonra fısıltı gibi bir sesle, “Yarın sende geleceksin"dedi.
Başımı kaldırdım, gözlerine baktım.
“Gelirim” dedim.