Beni sana bağlayan neydi. Gözlerimi kör eden neydi. Korku mu? Hayır hiç sanmıyorum. Hırs mıydı? Hiç sanmıyorum. Çaresizlik mi? Hiç sanmıyorum.
Bildiklerimiz bazen yollarımıza taş koyar. Doğru olan bu değildir. Fazla fedakarlık, feda edenin canını yakar. Oysa ki anlardan kıymet bilmek sevdanın temeli değil midir?
Çok sevdim, kendimden, canımdan ve benliğimden.
Ne demiş Oktay Fırat Horozcu;
"Ben eski zaman aşığıyım
Sevda çeker düşünürüm ağlarım
Bazen tilki kadar kurnaz bazen akılsız
Bazen çocuk gibiyim bacak kadarım
Herkes aşık olur sevdalanır
Bir yolu var gönül çekmenin de
Benimki sevda değil ateşten gömlek
Bir kor düşmüş ışıl ışıl yanar içimde
Ama ben eski zaman aşığıyım
Sevmek kadar katlanmak da gelir elimden
Gece hayalimde gündüz fikrimde
Ela (kara gözlü) gözlü o yâr çıkmaz gönülden"
Eskilerde kaldı o sonsuz sevdalar. Ferhat ile şirin gibi çok sevmenin meyvesi kavuşamamaktır. Arayan bilir de sevmeyi. Aranan yok olmuştur.
Dillerde sakız olan aşk, vücud bulamamıştır bedende. Dillerde olan kalbe düşmemiştir. Ve evet bu zamanda herkes ölür sevdiği için ama gerçek ölen yalnızdır.