Hey, sen! Evet, tamda şu an benim şu aciz sözcüklerimi okumaya tenezzül eden ölümlü. Buraya geldiğine göre beni tanımak mı istiyorsun? Yanılıyor muyum? Çünkü, eğer öyleyse, üzgünüm bunu yapamazsın. Ben bile daha kendimi tanıyamazken senin tanıman çok saçma olur, öyle değil mi?
Ben umudunu yitirmiş siyah bir kelebek olabilirim ya da 'Seviyor' kelimesinden sonra tek bir yaprakla kalıp, yaşadıklarını sanan ölümlülerinin moralini bozduktan sonra bir köşeye 'çöp' gibi atılan o güçsüz papatya. Kim bilir? Şiirde bahsedilen Lavinia'yımdır belkide. Asaf'ın hiçbir zaman gitme demeyeceği o savunmasız, kırık kalp. Ama hayır, ben sanırım o şiirde bu kadar yüce bir yetkiye sahip olamam değilmi? Ben o şiirdeki saatler olurum ancak. Bir köşeye sinip yavaş yavaş ilerlerken, bu iki aşığın birbiri için nefes almalarını izlerim özenerek. Sevgi olabilir miyim ben? Hani şu meyvesi Aşk olan o sıradan ağaç. Ölümlüler verdiğim meyveyi hevesle yerken inzivaya çekilip onların nasılda bir çömeze taptıklarını küçük bir tebessümle izleyen, Aşk gibi geçici olmayan o daimi duygu. Belkide sadece en başından beri aşağıladığımı sandığınız, fakat benim aslında hiçbir zaman aşağılamadığım, basit bir ölümlüyümdür? Hayır, hayır. Bu kadar basit olamam değil mi?
Ben benliğini arayan bir ölümlüyüm şimdilik. Ve eğer onu bulursam işte ancak o vakit tanıtabilirim kendimi sana.
- JoinedDecember 30, 2014
Sign up to join the largest storytelling community
or