Atlas uykusundan uyanıp gözlerini ovalayarak yanıma gelirken hızla elinin tersiyle gözlerimi silip ona dönmüştüm: "Annecim?"
Hiç bir şey söylemeden yanıma gelip minicik boyuyla yatağımın üzerine bir kaç hamlede çıktıktan sonra kucağıma oturdu. Bakışlarını yavaşça yüzüme çevirdiğinde hafifçe tebessüm ettim ama minik oğlum annesini oldukça iyi tanıyordu. Üzgün bir şekilde ellerini gözlerime getirip nazikçe sildikten sonra sırayla gözlerimi öptü: "Ağlama olur mu anne? Ben sana kıyamıyorum"
Babasının oğlu...
Bu hareketi ile beraber gözlerim daha çok dolarken dudaklarımı araladım: "Ağlamıyorum annecim, hiç ağlar mıyım ben?"
Ağlıyordum evet; çünkü ben en ufak bir ses yükselmesine korkan, duygusal, minik şeylere bile kırılabilen biriydim. Kalbim o kadar küçük ki hemen kırılabiliyordu.
"Ama ağlıyorsun"
"Ağlamıyorum annecim" duraksadım ve hemen yanımda duran tabletimi işaret ettim: "Film izliyordum da ona üzüldüm"
"Öyle mi?" Masum masum yüzüme baktığında onaylarcasına basımı salladım: "Evet annecim"
"O zaman bir daha öyle film izleme tamam mı? Cedrid izle hatta beraber izleyelim"