gushyami

karpuz tatsızdı. karpuz tatsız, çekirdek dolu, haftalık harçlığımın çeyreği etmeyecek kadar çürük kokuluydu. soğuktu. çenemden akan suyunu tişörtümün ucuyla sildikten sonra çöpünü yolun ortasında, terk edilmiş bisikletler gibi bırakmıştım.
          	
          	hayatımda yediğim en iyi karpuzdu. 

gushyami

karpuz tatsızdı. karpuz tatsız, çekirdek dolu, haftalık harçlığımın çeyreği etmeyecek kadar çürük kokuluydu. soğuktu. çenemden akan suyunu tişörtümün ucuyla sildikten sonra çöpünü yolun ortasında, terk edilmiş bisikletler gibi bırakmıştım.
          
          hayatımda yediğim en iyi karpuzdu. 

gushyami

istemek, zor geliyor.
          
          bana doğum günümde aldığın kulaklıklar her seferinde başımı ağrıtıyor. her seferinde belki bu kez farklı olur diye yeniden takıyor ve senin seveceğini bildiğim bir şarkı açıyorum ortaya; belki bana acır da bu sefer başımı ağrıtmazsın diye.
          
          sonuç hüsran. başımı ağrıtan her şeyde, ufacık da olsa parmak uçlarından kopmuş canlı bir şeyler var.
          
          bir, kafa üstü kulaklıklar. estetik seçimlerimi sorgulamaya başladığım zamanlarda haftanın her gün kütüphaneye gidişimizin de etkisiyle internetten iki yorum okuduktan sonra istemeye karar verdiğim kafa üstü kulaklıklar. almaya karar verdiğin. bu kadar insan takıyorsa, diyorsun bir süre sonra kendi kendine, belki de sen yanlış takıyorsundur.
          
          ama suçlayacak insanlar listemin başından inmiyorsun senelerdir ve sırf evrenin bana garezi olsun diye senin kulaklıklarının başımı ağrıttığı kadar sığ bir düşünceye tutunacak kadar yüreksizim. yüreksiz? belki de üşengecim sadece.
          
          iki, ağrı kesiciler. ağrı kesiciler bu listedeki son şey olmalıydı, evet, çünkü ağrı kesicilerin ağrı yapmaması gerekir. bu evrenin düzenine ters. bu sıralar birçok şey evrenin düzenine ters ve sanırım ben de onlardan biri haline geliyorum, fark etmeden. 
          
          ağrı kesiciler, fazla kullanırsam vücudumun alışacağından korkup kramplar içinde kıvranırken bile sen üzülme diye almadığım ağrı kesiciler. zaten bir işe yaradıkları yok, diyemiyorum. zaten bir işe yaradıkları yok, midemde veya çantamın ön gözünde veya fayanslarda veya parmaklarının arasında. bir işe yaradıkları yok. 
          
          ağrı kesiciler ağrı yapmamalı, bu evrenin düzenine ters. sırf kendimi avutmak için bilerek onlara zehir kattığını hayal ediyorum. saçmalık. 

gushyami

üç, belki de dört, belki de hepsi. kütüphaneler, 80lerden kalma metal müzik listeleri, sayfaların en üstünde çıkan ve her şeyi kapatan reklamlar (kırmızı çarpıya basınca kaybolmak yerine beyaz bir kutu olarak bekleyenler) ve kimya profesörleri. sokaktan bulduğum ve kısırlaştırmak çok pahalı olduğu için iki haftada bir kızışan kedim, son beş yıldır bitmeyen oda parfümü (okyanus kokulu) ve belki, biraz, azıcık dolabın en arkasında kalıp kendimi zenginler de böyle yiyor diye kandırarak bari verdiğim paraya değsin diye zorla bitirmeye çalıştığım peynir. 
            
            sen. bir de sen. her şeyden önce ve her şeyden sonra, ağrı kesicilerimi çalan, uykularımı kaçıran, kedimin adını kepaze koyan sen. sen yemediğin için küflenen peynir. üyeliği senin üstüne olduğu için giremediğim kütüphaneler. kahveye verdiğim ekstra iki kağıt ve astımın azmasın diye aylarca sıkmadığım oda parfümü. 
            
            istemek, zor geliyor. suçlamak kolay. kendim için bir şeyler istemek de kolay, ama iyiliğini istemek zor geliyor.
Reply

gushyami

hide and seek'i kaldırmamak için zor tutuyorum kendimi

venicebitchl

@ lrvzender    Bence öyle güzel bir hikâye ki her okuyanda farklı şeyler hissettiriyordur, farklı şeyler hatırlatıyordur. Yine de senin kitabın ve senin duyguların. Bence seni üzüyorsa çıkar gitsin hayatından, hatırlamak istemiyorsan unut. Unutma kimseye bu kitabı borçlu değilsin zaten daha iyi hissedeceksen yapmalısın ♡♡♡♡♡♡♡♡
Reply

gushyami

@Anneciginkedicigi fazla eski, artik gormek veya hatirlamak istemedigim donemlerden kalmis bi fic
Reply

venicebitchl

@ lrvzender  neden kaldırmak istiyorsun
Reply

gushyami

hep yanlışsın.
          
          bunu sana söylediğimde, hep doğru olanın ben olduğumu söylüyorum zannedecek ve yine yanlış olacaksın. yüzüne gülümseyecek ve susacağım, hep, hep yineden.
          
          hep yanlışsın. hep susuyorum. 
          
          bu hep doğruyum demek değil. bu, hep konuşuyorsun demek de değil; kaldı ki son zamanlarda cevap bile vermeye razı değil gönlün, diyeceklerini dedikten sonra çekip gidiyor ve bir daha da umursamıyorsun. 
          
          eve geldiğinde bundan haberim dahi olmuyor, kapıyı bir hayalet gibi açıp arkadan kapattıktan sonra aynı hayaletlikte üzerini değiştirmeye gidiyorsun ve ben öylece salonda kitap okuyor oluyorum. merhaba demeye tenezzül etmiyorsun. hoşçakal demeye de.
          
          hoşçakal demeni merhabalarına tercih etmeye başladığımdan olsa gerek, bunu pek umursayamıyorum. evde olduğun her an boğucu, evde olmadığın her an her geçen gün biraz daha normalleşiyor.
          
          bir sesleniş uzağımda olmamana alıştım sanırım. salona girince seni görmemeye, mutfaktaki fıstık poşetinin asla azalmamasına, ütü masasındaki pantolonlarının haftalarca orada kalması kimse dokunmadan. akşamları içmediğimiz çay. açmadığımız televizyon. konuşmadığımız her şey, çünkü sen dinlemeyi sevmezsin lüzumsuz şeyleri. 
          
          okulun ilk gün fotoğraflarını ne zaman çekmeyi bırakacaksın merak ediyorum. beni sevmeyi ne zaman bıraktın merak ediyorum. sana bir kedi alırsam doğum gününde, onu yine benden daha mı çok seversin merak ediyorum. 
          
          iki sorunun cevabı sende. sonuncusunun evet olduğunu zaten biliyorum. sonuncusunun evet olduğunu zaten biliyorsun. 
          
          sonuncusunun evet olduğunu zaten söyledin, ne kadar yorgun olduğumu anlatmaya çalışırken bir akşam. bazı şeyleri merak etmesem de oluyor. 
          
          hep yanlışsın, beni artık sevemediğin gerçeğini bildiğin zamanlar dışında. ve ben hep gülümsüyorum eve geldiğini anladığında, hayatını biraz daha çekilir yaşa. 

gushyami

bence bir eternal sunshine hak ediyorduk, hani böyle aynı apartman kompleksinde yaşıyoruz ve her gün ben işe sen de staja giderken bana kapıyı açıp gülümsüyorsun nezaketen ve ben de sen yorulma diye hızla kapıdan çıkıp bir teşekkür bırakıyorum sonradan soluyacağın soğuk hava buharına. tanıdık bir rutindeyiz ama tanımıyorsun beni ve yüzünü sabahın yedi buçuğu dışında hiçbir zaman görmüyorum; ne eve geri gelirken, ne çöpü dışarı çıkarırken ne de otobüs durağında beklerken.
          
          tanıdık bir rutindeyiz ama tek tanışıklığımız da bu işte. hiç rahatsız yayları çökmüş koltuğunda uyuyakalmamışım dönem projemi hazırlarken, hiç mutfağımda kahvaltı hazırlarken parmağını kestiğin için ağlamamışsın.
          
          sahi. seni hiç ağlarken görmemişim. hiç kahkaha atarken. kaşlarını hiç çatılı görmemişim, sesini hiç iki perde yüksekten duymamışım annemin verdiği porselen tabaklardan birisi daha halının üzerinde bir kez sekip parçalanırken.
          
          tanıdık bir rutindeyiz ancak sabahları gördüğüm bu kahverengi kabanlı adam hakkında hiç düşünmüyorum fotokopi makinesini kullanmaya giderken ve sen de sabahları kapıyı açtığın koca çantalı kadın hakkında bir düşünce dahi harcamıyorsun zihninin derinliklerinde. tanıdık bir rutindeyiz ancak ellerinin neden soğuktan çatlamış olduğunu bilmem gerekmiyor. tanıdık bir rutindeyiz ancak adımı hiç sormuyorsun.

gushyami

sahi. adımı hiç sesinden duymamışım. telefonunda kayıtlı değilim, bir zamanlar ordaydım ve en üstteydim hatta çünkü adımın önünde iki tane 'a' vardı en yakında olabilmem için. bir zamanlar telefon rehberinde ilktim ama şimdi ezbere bildiğin sayılar zihninden uçup gitmiş. bir zamanlar acil aramalarının en üstündeymişim çünkü hastaneden ilk beni arıyorlar ve bir zamanlar vasiyetini okumasını istediğin kişi de benmişim çünkü bana her duruma karşı hazırlıklı olmamız gerektiğini söylüyorlar. 
            
            bir zamanlar, porselen takımımı kırıyorsun. bir zamanlar, yoğun bakımın önünde üç gün boyunca bekliyorum. bir zamanlar, pazartesi sabahları uyandığımda nefesin saçlarımın arasından enseme ulaşıyor ve ne olursa olsun sabahları bana kapıyı sen açıyorsun. 
            
            tanıdık bir rutindeyiz ancak seni tanımıyorum. kedim, asla var olmamış birilerinin özlemini çekiyor. 
Reply

pluviophilesel

KİTAPLARINI TEKRAR TEKRAR OKUYORUM VE HER SEFERİNDE BİTİRMEMEK İSTİYORUM ÇOK ÇOK ÇOK GÜZELLER

pluviophilesel

BEN TEŞEKKÜR EDERİM HARİKASIN
Reply

gushyami

@hayalsbaby yaa çok teşekkür ederim :]
Reply