"Her zihnin, etrafı surlarla kaplı bir kale olduğunu söylemişti babam. Ancak karşıdaki kişi seni fethetmeye değer bulursa topa tutulurdu surların.
Tek omzumda taşıdığım çantanın sapını sıkıca kavrarken yavaş adımlarla fakülte binasına doğru yürüyordum. Tasasız görüntümün koynunda giderek büyüyen huzursuzluk nefesimi kesiyordu.
Hiç kimse beni fethetmeye değer bir kale olarak görmemiş, uğruma insanlar ölüp öldürülmemişti.
Ve ben en ihtiyaç duyduğum zamanlarda kendi kalemden sürgün edilmiştim.
Adımlarımdaki düzen birden altüst olurken bunu kendime neden yaptığımı sorguladım. Önümdeki basamakların sayısı birden artmış, yorgunluk gece gibi üzerime çökmüştü."